Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj04.10.2009, 12:14 (UTC)    
Mesaj konusu: ABD’ye bekçilik yapmamalıyız..!

Bir çoğunuz yorum yapmak için yorum yazacaksınız teşekkür edeceksiniz belki sağolun ancak ben buna yorum yapmak yerine sadece düşüncelerinizide katın istiyorum..! Lütfen arkadaşlar Okumadan "paylaşım için teşekkürler","eyvallah","teşekkürler","çok güzel","vs.vs..." gibi yorumlar yapmak yerine bişeyler yazın ki herkes bende dahil ders çıkaralım..!

ABD’ye bekçilik yapmamalıyız

TAKA: Siz daha önceki sohbetlerinizde Gürcistan konusuna ve Kafkasya’nın yapısına ilişkin önemli bilgiler verdiniz. Gelinen noktada savaş çıktı. Bunu bekliyor muydunuz? Şimdi ne olacak? Türkiye ne yapmalı?

NİHAT GENÇ: Bence dünya soğuk savaşlar Berlin duvarının yıkılmasından sonra en büyük krizini yaşamıştır. Bir büyük savaşın eşiğinden dönmüştür. Soğuk savaş sonrası zayıflayan İş Nataşa ticaretine kadar döküldü. Sefil perişan günlerden sonra Putin, Rusya’yı yeniden ayağa kaldırdı. Bir büyük dünya gücü olarak.

Bunları tane tane anlatalım. Önce başta şunu söylemek istiyorum. Bizim için en tehlikeli şey Montrö Boğazlar Anlaşması’nın bozulmasıdır. Biliyorsunuz Birinci Dünya harbinin sebeplerinden bir tanesi gizlice boğazlardan geçip Sivas’ı bombalayan Alman gemileridir. 1936’da bu anlaşma gereği boğazlardan hiç bir şekilde askeri bir gemi geçemez. Türkiye bu kadar büyük bir aptallık yapmaz, yapamaz.

Bugünkü iktidarda bulunan insanları ne kadar eleştirsek eleştirelim bu kadar facia Türkiye’nin kaderiyle oynama büyük bir yanlış yapmaz, yapmayacağından da eminiz ancak büyük bir tehlike gibi önümüzde duruyor. Neden? Çünkü Amerika Bush yaptığı açıklamada insani yardım adı altında bir takım gemileri ve Montrö Boğazlar Anlaşması’ndaki tonajlardan daha yüksek gemilere geçirmek istedi ve Türkiye’de buna karşı tedbirini aldı. Allah korusun! Allah muhafaza!, diyelim böyle bir şey inşallah olmaz ve biz Türkiye Karadeniz’de herhangi bir savaş çıkmamıştır. Bunda Montrö Boğazlar Anlaşması’nın da ve Türkiye Rusya’nın da büyük bir iyi niyetiyle olmuştur. Ancak Amerika’nın tavrı bellidir. Amerika öyle ya da böyle buraya savaş gemilerini sokmak istiyor. Bilindiği üzere düze kalkma sistemi bugün Polonya konuşuluyor ama Çek, Bulgaristan, Romanya gibi yerlere sonrada Gürcistan’a koyularak Rusya çevrilmeye çalışılıyor.

Bunun en büyük ayaklarından bir tanesi Trabzon’dur. Bugün Trabzon havalimanı büyütülüyor ve büyütülmeden gelecek gelir duyduğumuz göre bir dedikodu olarak Trabzonspor’a veriliyormuş. Ancak bu büyütülen yerde jetlerin kalkmasına müsait bu havaalanında jetlerin Gürcistan dönük olmasının da önümüze koyup düşünmemiz gereken bir sorundur, çünkü İncirlik’ten gidecek jetler ayrı.

Trabzon bugün 10 dakika da savaş bölgesine yetişebilir. Bunu da ciddi bir şekilde Trabzon’da daha öncede oynanan oyunları dikkate alırsak bu havaalanının ilerde bizim başımıza bir iş açar mı, açmaz mı diye de düşünmemiz lazım. Gelelim Gürcistan konusuna: Biz Türkiye olarak Rusya’ya politikamız hem iktidarın hem de muhalefetin politikası komşularımızın toprak bütünlüğünden yana olmalıdır. Bu kim olursa olsun rejimini hiç beğenmediğimiz İran’ın da dahi toprak bütünlüğünden yanayız. Ancak Irak’ın kaç parçaya bölünmekte oluğunu hepimiz görüyoruz.

Daha önce de Yugoslavya’da büyük bir bölünme yaşandı. Makedonya, Slovenya, Hırvatistan bir sürü dokuz ona yakın ülke nihayetinde Kosova ve Karadağ oradan ayrıldı. Gürcistan’da toprak bütünlüğünün felsefesi üzerinde bir iki şey söyleyelim daha iyi anlaşılsın. Şimdi sistem üzerinde Sovyetler bünyesinde etnik iki kültürü dili bir olan bölgelere etnik yakıştırma yapıldı. Abaza Bölgesi, Çerkez Bölgesi, Tataristan gibi tanımlar. Bu tanımlar 1990 yılında Sovyetler adı altında etnik bir bağımsız özerk bölge olan bölgeler bağımsızlık istedi.

Bunu Gürcistan’dan da istediler. Bugün Gürcistan’ın kendisi benim Gürcistan toprağım var diyorsa bu bence uluslararası siyaset biliminin felsefesi açısından tartışılmalıdır. Çünkü bu toprağın bütünlüğü olan 1990’dan sonra hemen 1992’de hem Abhazlar hem Osetler biz Gürcistan’a dahil değiliz diye hemen o gün bağımsızlıklarını ilan etmeye ve peşinden de büyük iç savaşlar yaşandı. O yüzden bir toprak bütünlüğünden söz edebilmemiz için soğuk savaş sonrası bağımsızlığını ilan eden Gürcistan gibi dünya ülkelerinin bir 10 yıl15 yıl 20 yıl birlikte yaşamaları gerekirdi. Ama böyle bir yaşam gerekmedi.

Sovyetler çözülür çözülmez bunlar, biz ayrı bir ülkeyiz, dedi. Gürcistan toprağında değiliz, dedi. Yani Gürcistan’ın toprak bütünlüğü kavramı tartışmalıdır. Bunu Gürcistan’ı sevip sevmeme anlamında söylemiyorum. Sovyetlerden gelen bir tartışmadır onların sorunudur. Gürcistan toprağında 4-5 tartışmalı bölge vardır. Bunlardan biri Abhazya’dır büyük bir savaş olup kendileri Tiflis de dahil çekilmişlerdir bölgelerine. Sonra içinde Rus pasaport taşıyan kendini Rus yurttaşı kabul eden ama daha önceden 10 asır, 15 asırdan beri orda yaşayan setlerdir. Bu Osetler de kendilerine bağımsızlık istediler ve bugün bildiğimiz tartışmaları yaşıyoruz. 2.Bölge yine orada.

İkinci Dünya savaşı yıllarından hemen sonra, Ahıska bölgesinden Türkleri uzaklaştırdı. Rusya ve Orta Asya’ya attı ve bunlar ülkesiz vatansız dolaşıyorlar. Bugün nerde olduklarını kimse bilmiyor. Güney Irak’a gitti deniliyor, Kuzey İran’a gitti deniliyor, Türkmenistan’a gitti deniliyor ve kaybolmuştur.

Trabzon’da benim halam da bu kaybolanların içindedir. Batum’daydı bunlar ve kayboldular. Yani Ahıska Türkleri nereye gitti, bilinmez halde ve burada Ahıska Türklerinden boşalan yer aynı zamanda Cevahire bölgesi. Bu Ermenice adı. Bugün bu Cevahire bölgesinde Ermeniler işi kaşımaktadır. Mitingler yapmaktadır, duvarlarda posterler Gürcü hükümetini aşağılamaktadır. Gürcü hükümetini dinlememektedir. Yani bir zaman sonra Gürcistan’ın da başını ağartacak bir sorun orda vardır. Gürcistan`ın başını ağartmayan tek bölge Artvin sınırındaki Müslüman özerk bölgesi dediğimiz Acar Müslümanları bölgesidir.

Türkiye siyaseti bunu unutmuştur. Biz nasıl Kuzey Kıbrıs’ta garantördük, orda da garantördük fakat unutuldu. Unutulduğu için oradaki Müslümanlar böyle Abaza, Cevaye gibi tavırları olmadı. Ve Gürcü hükümeti ile çok yakın çalışan valiler oraya tayin edildi. Ama nihayetinde orada Abazye, Osete’de, Cevaye ve Acar bölgesini de katarsak bir de Gürcistan bölgesini katarsak beş bölgeden bahsediyoruz. Bu beş bölge siyasi tartışmaları onların bağımsızlığını ilan etmesi Gürcistan içindeki bu bölücü faaliyetleri önümdeki 15-20 yıl oradaki sıcak savaşı gündemde tutacak ve Türkiye’nin de başı ağaracaktır. Bir başka açıdan da bakmamamız lazım.

Birincisi Gürcistan Ukrayna’yla birlikte soğuk savaştan uzun yıllar sonra NATO’ya üye olmak istedi ve NATO’ya üye olması demek Gürcistan’ın Rusya`nın 200 yıldan beri yıkarak kırarak zulmederek bir nevi ayakta tuttuğu bütün dengelerin darmadağın olması demektir.

Çünkü Kafkasya`da etnik bölünme çok fazladır. Bugün adlarını bile sayamazsınız. Bir Abhazlar, Çeçen, Dağıstan, Azerbaycan, Ermenistan yani irili ufaklı onlarca bölge ve burada Kafkasya`da, NATO Gürcistan vasıtasıyla Kafkasya`ya girerse bu Rusya’nın 100 yıl sürecek büyük bir savaşı ve 100 yıl bizim de başımızı ağartacak büyük bir altüst oluşlar yaşayacak demektir. O yüzden Türkiye’nin ciddi bir Kafkas politikası olmak zorunda. Bu politika her şeye rağmen bu ülkelerin içişlerine karışmamak ama NATO seni zorluyorsa Amerika seni zorluyorsa oraya silah gönder, yardım gönder yardım için de gizli silah gönder, gibi tilkilik kurnazlıklar hiç affedilmez bir hal almıştır.

O yüzden komşumuzun toprağına son derece ciddi bakacağız. Çünkü bu nihayetinde Türk iyeye sıçrar. Rusya nükleer gücü olan bir ülke bu Türkiyeci test etmek için zaten sebep arıyor. Zaten savaşın birinci gününde Türkiye dikkat etsin buraya bilmem noluyo, dedi. Şimdi bu etnik çözülme üzerinede konuşmamız lazım. Yani gördüğünüz gibi hem Kafkasya’da hem de Balkanlar’da büyük bir etnik çözülmeyi gözümüzle şahit olduk. Büyük devletler gitti, nerdeyse küçük vilayetler, küçücük kasaba kadar yerler, nüfusu 100 bin olan bugün Abhaza bölgesi öyle Oset bölgesinde de 100 bin üzerinde nüfus var; bağımsızlık talep ediyorlar. Biz ayrı bir ülkeyiz devletiz demeye getiriyorlar.

Bu etnik çözülme soğuk savaştan sonra bizim başımızı çok ağarttı ve bunun Türkiye’deki yansımaları da var. Türkiye bin çeşit kültürü bir dili içinde barındıran bir ülke. Bu da ulus devletinin ne kadar sağlam felsefeye oturduğunu gösteriyor. Ulus devlet nedir? Ulus devlet insanlara sadece boy esasından bakar yurttaş esasından bakar yani onların dilini kültürünü merak etmez. Bir insan Hakkari’deki insan oy veriyorsa ve oyuyla siyaseti belirliyorsa Edirne’deki insan. O insanlar birer eşit yurttaştır. Anayasal eşit yurtlaştır. Ulus devletinin esası budur. O yüzden bu ulus devletine eleştiri yapan insanlar ne adına eleştiri yapıyorlar bunu masaya koymamız lazım.

Avrupa Birliği adına yapmaya çalışıyorlar yani siz dağılın parçalanın oradaki bütün etnik yapılar bugün Kafkasya’da olduğu gibi Balkanlar’da olduğu gibi çözülsün siz geri kalanınızla gelin Avrupa Birliğine yamanın bu ne kadar saçma sapan ve tehlikeli bir oyun olduğu bugün gibi aşikardır. Türkiye ulusuna yaptırmak zorundadır. İkinci bir şey daha söylemek istiyorum.

Türkiye’de gürcüler yaşamaktadır, Çerkezler yaşamaktadır, Osetler yaşamaktadır, Abhazlar yaşamaktadır. Bunlar bizde bugün Anayasal yurttaştır. Bizimle birlikte oy kullanmaktadır ve bunlar bizim kardeşimizden ötedir. Bunlar bizim için birinci sınıf yurttaştır. Ancak bunların bir Avrupa’ya gittiğini düşünelim bir Abhaz’ın. Avrupa için bu insanlar Çerkezler, Abhazlar birinci sınıf yurttaş değildir. Ötekidir, yabancıdır, dışardan gelendir ve başkasıdır. Onları Avrupa Birliği başka bir kategoriye yerleştirir. Bizim için öyle değildir Türkiye’nin bütün değeri de buradadır.

Balkanlarda kimse Üsküp de oturan, Makedonya’da oturan, Karadağ’da oturan, Kafkasyada, kimse Dağıstan’da oturan, Azerbeycan’da oturan hatta Ermenistan’da oturan herkes bizim ülkemizin hakiki vatandaşlarıdır ve bizimle birlikte binlerce yıl daha Anadolu’nun taşı toprağı elması ve zinneti olarak bizimle yaşayacaktır. Yani bu Osmanlı’dan tercüme ettiğimiz Osmanlı’nın çok etnik bir yapısından tercüme etmeye çalıştığımız bu ulus devlet bu toprak için bir hazinedir. Bizim için bir hazinedir. Biz buradaki yurttaşlarımızı daha önce çeçen savaşında 150 yıldan beri de Çeçenler’i kabul ediyoruz ve Çeçenler bizim için ağabeyimizdir, babamızdır, atamızdır bizimle kardeş gibi bu cumhuriyeti inşa etmişlerdir.

Hiç ayrı-gayrı olmamıştır. Bundan sonra da, gelecekte bizimle birlikte bu toprağı oluşturacaktır. Batı toprakları Osmanlı’nın çok kavlinden ulus-devletine geçtiğinde ulus-devlet hiç birinin diline kültürüne yapısına bakmadan Kafkasya’da olan ve Balkanlar’da olan herkesi yurttaşı kabul etmiş ve burayı bir ‘son kale’ tabir ederek hepsini kucaklamıştır ve bundan sonra da kucaklayacaktır. Belki Gürcistan içine gittiğimizde Gürcüler, Abhazlar gibi laflarla konuşabilirsiniz ama onlar bizim yurttaşlarımızdır. Bizim için Başbakan olurlar Cumhurbaşkanı olurlar burada siyasi hakları sosyal hakları her şeyi bizle beraberdir ve eşit yurttaşlardır. Bu çok önemlidir, Gençlerimize Türkiye’ye anlatmamız gereken de budur. Biz hiç kimsenin etnik diline bakmadan aynı şekilde İran’dan kaçıp gelir aynı şekilde Irak’tan kaçıp gelenlere hepsi bizim yurttaşlarımızdır ve bu topraklarda bizimle kardeş gibi eşit yurttaşlar gibi yaşayacaklardır.

Ulus-devlet de budur. Aynı insanları Avrupa’ya götürdüğün zaman öteki oluyorlar, barbar oluyorlar, yabancı oluyorlar. Onlara başka kültür ile bakılıyor. Bir zamanlar Yahudilere, bir zamanlar Kızılderililere bakılan bakış açısı ile bakılıyor. Oysa Türkiye öyle değildir. Türkiye mezhebin ne olursa olsun, dilin ne olursa olsun, herkese kucağını açmış ve Kafkasya’da ve Balkanlar’da kanayan her yaraya merhem olmuştur. Orda hangi tartışma ve kavga çıkarsa çıksın bohçasını alan herkes Anadolu’ya koşmuştur ve Anadolu onları kucaklamıştır. Hem Karadeniz sahilindeki gürcüler hem Bursa Adapazarı’ndaki Boşnaklar ve Romanya`dan gelenleri dikkate aldığımızda kucağımızı herkese açtığımızı ve açarken hiç de onlara sorunlu bakmadığımızı onlara ikinci sınıf yurttaş gözüyle bakmadığımız çok açıktır.

Bu yüzden Gürcistan üzerine konuşurken Gürcüler şöyle, Abhazlar böyle, Osetler böyle, oradaki kavimlere onların bağımsızlıklarına mesafe koyamayız. Yani onları daha çok seviyoruz. Onları daha çok seviyoruz gibi tehlikeli analiz yapamayız. Oradaki herkes büyük bir trajediden geliyor, büyük bir kavgadan geliyor; onlar bizim kardeşlerimizdir. Türkiye soğuk savaşından sonra Amerika’nında NATO`daki çalışmalarıyla silah, askeri yardım, gıda yardımlarından bulunmak istiyor ve bundan sonra da bulunacak çünkü biz orda Gürcistan devletini kendimize muhatap alıyoruz. Gürcistan devleti de enerjide zayıf, buğday da zayıf, son derece yoksul bir şey yaşıyor. O yüzden bizim muhatabımız Gürcistan devletidir.

Ancak orda herkese yara alan, acı çeken aç kalan, sokakta kalan herkese hem Kızılay`ımız hem devletimiz sonuna kadar açıktır ve ayrım gayrımı yoktur. Ancak tarih bize birtakım şeyleri de öğretmektedir. Bugün öğrendiğimiz şeylerden bir tanesi de Batının ipine binen Batının tezgâhına tilkiliğine kanan Sakaşvili’nin orda savaş ilan etmesi bütün dünyayı şaşırtmıştır. Bu bir delilik, sen gidip Rusya’ya kafa atıyorsun. Rusya’ya meydan okuyorsun.

Kayaz Dağı daha önce Rusya’dan kopartılmamış olsaydı Rusya bu kadar sert cevap vermeyebilirdi. Ama Rusya, Kosova gibi oldu-bitti olabileceği endişesi ile işi çok sağlama aldı. Putin Olimpiyat’tan kalkıp sınıra geldi. Putin bu erkek devlet adamı tavrı da Türkiye’deki bütün sağlı-sollu herkes tarafından çok beğenilmiştir. Ülkesini ne kadar sevdiğini, ülkesinin çıkarlarını ne derece derinden sahip çıktığı konusunda bir lider portesi çiziyor ve Türkiye’de de hayranlık kazanıyor. Rusya’nın politikaları değil, Putin’in ciddiyeti hayranlık kazanıyor. Bu da çok kıymete değer bir şey.

İkinci tartışılması gereken bir şey Sırbistanda veya Rusya’da Ukrayna’da ve Kıbrıs’ta, Lübnan’da oynatılan bu Turuncu Devrimlerin, batıya-özgürlüğe-demokrasiye açık olduğu söylenilen Turuncu Devrimlerin, büyük bir üçüncü dünya savaşının kapısının çalmakta olduğunu bize gösteriyor. Evet, Batıya güvendin, gittin. O savaşı yaptın, şimdi bize bu sorunun cevabını ver.

Bu cahil devlet adamlarının birkaç tane kavrama inanmış batının ne olduğunu bilmeyen cahil devlet adamlarının Avrupa-Amerika sana sözle yardım tutar. Avrupa gelip parmağını oynatmaz. 1,5 milyon insan Irak’ta öldürüldü de oynattılar mı? Rehan’da da 1 milyon insan öldü de oynattılar mı? Çeçenistan’a da daha 10 yıl içinde 2 ayrı savaşta 400 bine yakın insan öldürüldü de oynattılar mı? Bosna’da 200 bin Müslüman gırtlağından kesilerek öldürüldü. Oynattılar mı? Sen bu batıyı tanımıyor musun? Bu batıya güvenilerek kendi halkını kendi kaderini niçin tehlikeye atıyorsun.

İşte bu Turuncu Devriminde kandırılmış adamın macerasını izledik ve hepimizin ödü koptu. Gürcistan bizim için başka önemi de vardır buradan hem demiryolu hem de Ceyhan boru hattı gelmektedir. Ve nihayetinde bizim 150 yıldan beri acısını çektiğimiz burnu keşfedildikten sonra Irak’a giden İran’a giden, Kafkasya’ya giden ayakları kopmuştur ve o ayaklardan sonrada ve biz bu topraklarla ciddi bir alışveriş yapamıyoruz.

Nasıl Diyarbakır, Urca, Suriye ile Irak ile alışveriş yapamayıp içine kapandı, dağlarını köylerini geliştiremedi ve buradaki insanları Mersin’e ve Ege’ye atmak zorunda kaldı yoksa komşularıyla görüşebilirdi. Aynı şey Trabzon için de geçerli. Rize, Trabzon’da hep gönlünde hep İstanbul’u gördü ve o tarafa aktı ya da Almanya’yı gördü.

Oysa burası bizim kendi alanımız orda halalarımız, akrabalarımız var ya da binlerce yıl alışveriş yaptığımız insanlar var. Şimdi bu hem Ceyhan boru hattı hem de demiryolu Kafkasya’da bir ayağımızı oluşturuyor. Ancak başka bir ayağımızda var biz Trabzon’da tarihin en güzel parçasını sırf Sofi’ye Kafkasya` ye düzgün bir yol açılsın diye karayolu yaptık. Samsun’dan itibaren 600 km çift gidiş geliş yok.

Bu yolun yapılma derdi Karadeniz’i Kafkasya’nın içine sokmaktır ve Orta Asya’ya açmaktır. Biz bu yoldan çevreye çok büyük bir zarar verdiği için felaket oluşturduğu için bu yolu tutmuyoruz. Ancak bu yol yapılmıştır, bu yolun felsefesi de budur. Gürcistan`da olabilecek bir tartışma bizim bu kadar yaptığımız yolu da boşa çıkaracaktır. Bu yolla biz Trabzon`dan kalkıp Rize`ye gitmeyeceğiz. Bu yola biz Trabzon`dan kalkıp Dağıtsan’a Azerbaycan’a, Ermenistan`a daha üstlere Sofi’ye falan gideceğiz. Ve oralarla büyük alışverişler kuracağız, oradaki insanlar gelip bizle çalışıp bizim insanlarımız tüccarlarımız-fırıncılarımız-esnafımız, gidip ticaret yapacak.

Bunun için yaptık bunu biz. Gürcistan’da gerilimin uzaması iç savaşın uzaması demek. Karadeniz’in ticari olarak uzun vadede zor işler yaşaması demek. Çünkü daha bismillah, demedik. Daha karşılıklı olarak birbirimizi yeni tanıyoruz, adetlerimizi, kültürlerimizi yüzyıldır unuttuk. Şimdi biz gideceğiz onlarla nasıl ticaret yapılır. Şimdiye kadar mafya-çakal ve de Nataşa dediğimiz benzeri bir ticaret söz konusu oldu. Daha ciddi olarak camda elektronikte, alışverişte, buğdayda ciddi bir alışverişimiz var, ama yeterli değil. Niçin Karadeniz insanı ekmeğini Almanya`da arasın ya da Karadeniz insanı ekmeğini İstanbul`da arasın. Kendisinin onlarca bereketli toprağı var. Havyarı var, petrolü var; her şeyi var, alışverişi çok sağlam kurabiliriz.

Bugün Urba’yı ve Diyarbakır`ı, Suriye`ye-Irak`a açmak istiyoruz alışveriş gelişsin diye. Bakın Kuzey Irak’a saldırmamız gerekirken saldırmıyoruz. Dağlıca baskını olduğu halde! Niye; aman ticaret var bozulmasın diye. Aynı şey burası için de söz konusudur. Bunu da biz ciddiye alınarak Gürcistan’daki iç çatışmanın kavganın bize hiç hayırlı olmayacağını bizi en azından ticari olarak engelleyeceğini ayrıca orda tanışmamızın görüşmemizin aile olmamızın büyük coğrafi yönetiminin daha zorlaşacağı gün gibi aşikardır. Ama bunun çözümü de siyasi hükümettedir. Siyasi hükümetin tavrındadır.

Siyasi hükümetimiz, yani bugünkü AKP iktidarı buraya Amerika ağzıyla mı bakmaktadır, buraya eskiden olduğu gibi NATO’nun ileri bir karakolu olarak mı bakmaktadır. Bunu düşüneceğiz, bu topraklar bizim bahçemizdir, onların bahçesidir. Bugün Gürcü dediğimiz insanlar, Abhaz dediğimiz insanlar, gelip bizim fındık bahçemizde çalışıyorlar, yarın da biz gidip onlar da çalışacağız. Bu insanlara Natronun karakteri olarak mı bakacağız 80 yıl baktığımız gibi. Ya da Amerika’nın emrettiği dikte ettiği siyaset olarak mı bakacağız? Burada siyasi hükümete çok büyük bir görev düşüyor. Burada hayatımız çok büyük bir krize girebilir.

Türkiye yeniden Rusya ile soğuk savaşın eşiğine girebilir. Türkiye bu yüzden batıyla beraber ama batıdan bağımsız politikalar batının ağzıyla oraya bakamayız. Olan bize olacak çatışan nokta biziz, bizim kamyonumuz gidiyor. Bugün savaşta kalan onbinlerce kamyon bizim kamyonumuz. Almanya’da orda. Saakaşvili konuşuyor ama boş konuşuyor. Onun canı yanmıyor ki, canı yanan benim. Benim kamyoncum gelip-gidiyor. Benim tüccarım gidip-geliyor, onun ekmeğinden oluyor bu coğrafyada bu yoksulluk bu açlık olduğu zaman acısını da biz çekeceğiz. O yüzden Türkiye Amerika’dan bağımsız Avrupa’dan bağımsız ama onlarla da beraber kendi kişiliği bir politika oluşturmak zorundadır.

Bu politika nasıl oluşacak: Bu politika gerçekten o ülkelerin içişi bizi ilgilendirmez herkese insani yardım herkese kapımız açık ve dostane olmalı. Bu konuya biz burada eskiden olduğu gibi Amerika’nın ileri karakolu gibi Nato’nun bekçisi-köpeği gibi rolümüzü devam ettirirsek ve devam ettirebileceğimize dair kuşkular var.

Biz maçı tekrar kaybettik. Bu Sovyetler bize tekrar didişme tekrar demir perde tekrar giriş çıkışlarda sıkılık bunlar Ermenistan’ının osetyanın gümrük işlerini Ruslar yapıyor giriş çıkışları Ruslar kontrol ediyor bunların ordusu olmadığı için bunların her şeyine Rusya bakıyor. Rusya kapıları, Rusya pasaportları sıklaştıracak bir nevi sıkılaştıracak ve demir perde oluşturacak demektir. Kardeşim niye yeniden bir demir perde oluşturalım. Daha 10 yıl oldu Orta Asya’ya gidip geleli insanlarımıza yeniden bu yollardan gidip gelecek.

Niçin biz Amerika’nın köpeği olalım bunu çok dikkate almak zorundayız rejimleri dinleri kültürleri ne olursa olsun. Bizim Gürcülerle tarihi iştilahlarımız vardır, Osetler’le de vardır. Haçlı seferlerinde bunlar Haçlılara da yardım etmişlerdir. Selçuklu’ya karşı savaşmışlardır. Erzurum’a kadar gelmişlerdir ama bunlar tarih dolu şeylerdir. Biz nihayetinde komşuyuz. Büyük devletler böyle Gürcistan boyutunda bizim Konya’mız kadar olmayan devletleri kendisine rakip kabul etmez. Oradaki mezhepleri dinleri ve onların gelişmesinde kendine rakip kabul etmez.

Büyük devletler yanındaki bütün küçük ülkeleri kendilerine ve huzuruna katkı ve ticaretine katkı olarak kabul eder. Yani onları kendi sıkletinde görmez onların yardımına koşar. Onlara kapısını açar, onlarla ticareti geliştirerek o küçücük etnik problemleri bir sinek gibi bulaşıcı hastalık gibi kendisine sızmasını da önler. Bir başka şey de şöyle koyalım: Henüz Ortadoğu’da taşlar oturmadan, yani Irak’ın ne olacağını, ne yapılacağını orda hangi bölgelere çıkacağını karar verilmeden Kafkasya`da böyle büyük bir baş ağrısının ortaya çıkması dünyanın önüne bir şey koyuyor. O da şu soğuk savaş yeniden mi oluşuyor: Yani bundan sonra hayatımıza devam ederken Rusya`nın yanında mısın, Amerika’nın yanında mısın diye bir politikaya karar vermeye zorlayabilir sizi. Biz ne Rusya’nın tarafına, ne Amerika’nın tarafına geçmek zorunda değiliz. Irak’ta da Kafkasya’da da Balkanlardaki politikalarda bu bizim çok önemli olmalıdır.

Türkiye hükümeti acemice de olsa belki bizi de kandırıyor gibi görünse de bir politika geliştiriyor. Çok yanlı çok taraflı bir şeyler bu güzel bir şey biz yine Rusya’yla ticaretimizi, alışverişimizi, siyasetimizi canlandırarak geliştirmeliyiz. Amerika’yla da geliştirmeliyiz ama bir tarafa geçip bir tarafın adamı olmak gibi daha önce den tecrübemiz olan ve Türkiye`deki işsizliğin, yoksulluğun Türkiye’deki darbelerin sebebi olan büyük bir siyasi trajedilerin kapısını açmaktır. Türkiye, İran’la görüşecek, Irak’la görüşecek, Gürcistan’la görüşecek, bunun için ya Rusya’nın ya Amerika’nın diye bir ikileme taraf olamaz.

Her ikisiyle de görüşecek ama artık şu çıktı ortaya, Türkiye artık bir kişilik, bir kimlik oluşturmak zorundadır. Şimdi biz Irak savaşında teskereye rağmen önce birtakım insanlar Amerika’nın yanında savaşa girelim, dedi. Sonra teskere oldu, bir kimlik tavrı koymaya çalıştı. Bunu becerdik-beceremedik bilmiyorum. Hükümetimiz Suriye ile, İsrail ile, İran’la birtakım yeni ilişkiler geliştirmeye çalıştı falan. Şimdi eğer bu ilişkilere zaman verilse bir 10 yıl 15 yıl zamanımız olsa belki bir kimlik geliştirebilmek için karakterimizi geliştirebilmemiz için zamanımız olabilir ama sıcak çatışmalar henüz İran’la ilişkilerimizi İsrail ile ilişkilerimizi neticelerini görmeden ya da arabulucularımızın neticelerini görmeden sıcak savaş ortaya çıkıyor ve bizden ani tavır bekliyor. Kim bekliyor?

Rusya savaşın ilk günü Türkiye ne dedi. Amerika’da öyle dediler bu sıcak refleksler bizim kimliğimizi oluşturuyor. O yüzden bugünkü siyasi hükümetin vereceği kararlar hayati kararlardır. Eğer siyasi hükümet artık Türkiye`nin ve dünyanın soğuk savaş zamanında yaşamadığını bütün dünyaya gösterecek kimseyle de küsmeden kendi kimliğini ve kişiliğini ortaya koyacaktır.

Biz Gürcistan’daki bu iç savaşın ve Irak’taki savaşında kendi kimlik kişiliğinin yani soğuk savaştan sonra Türkiye’nin kendine ait siyaseti ve kendine ait bir uluslar arası politikası olduğunu bütün dünyaya göstermesi açısından önünde büyük bir fırsatı koymuştur. Eğer biz bu fırsatı kullanamayıp Amerika’nın silahlarını, insani yardımla göndermelerine alet olup Montrö anlaşmasını bozar gibi davranışlara girer, gizlice Amerika’nın köpekliğini yaparsak son derece yanlış yaparız. Aynı şekilde Rusya’nın da yanına geçersek bu tarafa yaparsak son derece yanlış yaparız.

Artık Türkiye’nin etrafı ateş çemberi içindeyken kişilik ve kimliğini ortaya koyması lazım. Çünkü biz daha önce soğuk savaşa kadar NATO’nun çocuğuyduk. NATO’nun köpeğiydik diyelim. Artık yeni ülke ve vardır ve bu yeni ülke tavrını koyacak. Yeni ülkemiz tavrını nasıl koyacak yeni ülkemiz tavrını 4-5 yerden koyacak mesala bir tanesi etnik çatışmalar biz etnik çatışmalardan yana değiliz biz kardeşlikten yanayız sosyal dayanışmadan yanayız insanlara yurttaş olarak anayasal vatandaş olduğuna inanan ülkeyiz o yüzden etnik tartışmalarda onu bunu tutma gibi bir şey yapamayız.

İkincisi Amerika’nın dünya ikliminde karakol muyuz bununda cevabını vermemiz lazım. Bu önümüzdeki günlerde daha netleşecek ancak şu saate kadar etrafımızdaki hem ırak hem de Irak yangınından çok şey aldık. Çünkü oradaki oluşan kritik bölgede PKK sere-serpe gelişti güçlüce sızmalar yaptı dağlıca gibi bir sürü baskınlar yaptı ve bunun çok acısını çektik o yüzden burada da akıllı olmak zorundayız.

TAKA: Siz aydın bir insan ve iyi bir yazar olmanıza rağmen, yaygın medya kuruluşları sizi bir türlü kabullenmek istemiyor. Sürekli sizi karalamak için yayınlar yapılıyor. Bunun sebebi, sizin doğru bildiğinizi, her zaman her yerde söylemeniz mi?

NİHAT GENÇ: Burjuva Aristokrasi ya da medya, ya da medya eleştirenler yani bu ülkenin rantlarından faydalanan insanlar, biz bunlara başka bir anlamla konforlüks insanlar diyoruz. Yani bu adamlar kendi rahatlıkları olan insanlardır.

Genel yayın yönetmenidirler, şirketin başındadırlar, bu insanlar kendi huzurlarını bozacak, kendilerini eleştirecek kendilerinin kabul ettikleri doğruları dışında laflar edecek herkese marjinal derler. Ya deli derler onları anarşist gibi takdim ederler bu konforlüks zihniyetin bir sıfatıdır. Siz o insanın karşısına gelip o insanın çıkarlarıyla onun menfaatleriyle savaştığınız takdirde o gücünü istediği gibi kullanacak ve size saldırı yapacak.

Ben Allah’a şükür bu saldırıları çokça görmüş bir insanım, bana medyada çok saygın isimler, Engin ardıç, Serdar Turgut gibi insanlar katil dediler. El-Kaide lideri dediler Hrant’ı öldüren insanların çete reisi dediler, deli dediler. Her şeyi dediler ve demeye devam ediyorlar. Demeleri onların rahatlıkların bozulmasındandır. Çünkü ben bağımsız bir yazarım, bağımsız yazar ne demek; ben pekala zamanında binlerce doları kabul edip onların gazetesinde yazar olabilirdim. Çocukluğumdan beri gençlik yıllarımdan beri başkalarının emri altına girmedim başkalarının adamı olamadım.

Kimseye eyvallah demedim. Kendimi entelektüel olarak geliştirdim ama bağımsızlığımı korudum. Ben hür bir şekilde konuşacağım, benim konuşmam engellendiği takdirde hiç televizyonda konuşmam. Bugün geldiğim nokta budur. Hür konuştuğum zaman da medya eleştiririm. Onu da eleştiririm, bunu da eleştiririm, bizim gibi insanlar rahat konuştukları için bizim gibi rahat konuşan insanı da sevmezler. Onlarla aramızda bir savaş vardır, bu bizi ezmek, yok saymak, görmezden gelmek ve iftira etmek, bizi itham altında tutmak davranışlarını dün yapıyorlardı bugünde yapıyorlar ve bu sürecek.

Bundan sonrası için halkımızın öğrenmesi gereken şudur: Eğer sen birisinin adamı olmazsan AKP`nin, Fetullah’ın, medyanın, Aydın Doğan’ın size bunlar yaşama şansı vermiyor. Beni tutuklayacak, gözaltına alacak bir ilişki bir bağlantı karanlık nokta bulamıyorlar bulmaları da mümkün değil. Ben yazar-çizer bir adamım kitapçıya giderim kitap okurum gelirim bir takım illegal örgütlerle hiçbir zaman işim olmadı. Peki ne yapacaklar ve başka türlü yöntemler kullanacaklar. Başka türlü laflar bulacaklar ve bunları da söylemeye devam edecekler. Burada biz şöyle sorular sorabiliriz kendimize: Bu dünya ya bir kere geldik, Allah bizi bir kere yarattı sesimiz hiç çıkmasa da bizi hiç kimse duymasa da biz bunlara teslim olmayacağız?

Hiç kimse bizi duymadan kendi evimizde kitaplarımızı yazarız gideriz. İlla da şöhret olacağız büyük dergilerde, gazetelerde konuşacağız diye bir şey yok. Biz Allah’a sığınırız ülkemizden büyük bir şey yoktur ve hepimizi Allah yarattı ve Allah’tan başka da hiç kimseden korkumuz yoktur. Bu fikirlerimi 1 yıl söyleyebilirsem ne mutlu. Bir kere bile söyleyebilirsem ne mutlu ama ben bu fikirlerimi 50 yıl 60 yıl ölene kadar bangır bangır söyleyebileceğim.

Kimse buna engel olamıycak desem çok mu büyük bir şey söylemiş olurum. Yani söyletmezler, konuşturmazlar, baskı kurarlar ve zaten patronlarla da görüşerek bu baskıyı kuruyorlar. Başka türlü de kuruyorlar, bir de böyle konuşarak iftiralar ederek bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Yok etmeye çalışıyorlar bu topraklarda çokça söylediğimiz bir şey var hacı bek taşın, karaca oğlanın, pir sultanın, Mevlana’nın Mustafa Kemal’in ve bu cumhuriyetin çocuğuyuz ve bunların devamıyız. Gücümüz yettiği kadar onlardan aldığımız şevkle onlardan aldığımız ilhamla onlardan öğrendiğimiz hikmetle ülkemiz ve insanlık adına konuşmaya devam edeceğiz.

Neyi konuşacağız hakkaniyeti konuşacağız adaleti konuşacağız insanlar arasındaki eşitliği konuşacağız ülkemizin madenlerini kime peşkeş çekiyorsunuz, diye konuşacağız. Yani eleştirel bir taraf olacağız ama onlar böyle insanları yok saymaya ve yok etmeye devam edecek. Bugün medyada 500’e yakın yazar zaman gazetesinde, Yeni Şafak Gazetesi’nde ya da başka gazetelerde yüzlerce yazarı çalıştırıyorlar. İş veriyorlar bu yazarlar nasıl yazarlar. Bu yazar şimdiye kadar AKP’yi eleştirebildi mi? Dünya politikaları eleştirebildi mi ya da hayatlarında bir küçücük eleştiride bulunabildiler mi? Bulunamadılar zaten bulunamazlar zaten küçük bir eleştiri yapsalar orda yazar diye bunları takdim etmezler. Eleştiri olmayan yazar olmaz.

Eğer ben yazarım eleştireceğim diyorsanız da bunlar sizi tutuklatmak için, iftira etmek için her şeyi yapacaktır. Eşyanın tabiatı böyledir. Bunlar konforlu rahatına düşkün babamız bizi genel yayın müdürü doğurdu, babamız bizi buranın başına getirdi sizde kölesiniz Trabzon’dan gelmişsiniz taşralısınız ve diyen aşağılamaya çalışan insanlardır. Biz evet Trabzon’dan geldik ama ben Kanuni Sultan Süleyman’la aynı mahallede büyüdüm. Ben Trabzon’dan geldim ama Gülbahar Hatun türbesinin yanında top oynayarak geldim, ben Trabzon’dan geldim ama İskenderpaşa Camii’nin Ortahisar Camii’nin teravilerini sabah namazlarını kıla kıla geldim ben Trabzon’dan geldim Trabzon’un madenlerini, suyunu, denizini, dalgasını, dik başlı insanlarını kimseye eyvallah demeyen tarihini ve ülkelerine sadık insanlarının terbiyesini alarak büyüyerek geldim. İstedikleri kadar bizi aşağılasınlar.

TAKA: Trabzon’u sık sık ziyaret ediyorsunuz. Trabzon’un toplumsal ve kültürel yapısında önemli değişim yaşanıyor. Milliyetçilik ve Mikromilliyetçilik gençler arasında çok mu yaygın? Bunun herhangi bir tehlikesi varımıdır.

NİHAT GENÇ: Irak savaşı ile birlikte Türkiye büyük bir şoka girmiştir. Irak’ı işgal eden 400-500 bin Amerikan ordusu Türkiye üzerinden işgal denemiş ve İskenderun`da da sahile çıkmıştır. Bir ülkenin işgal edildiğini Türkiye’de 70 milyon insan görmüştür. Görünce şoka girdi daha önce yüzde 70 Avrupa Birliği’nden yana olan halkımız tam tersine dönüp yüzde 70 Avrupa Birliği’ne karşı çıkmıştır.

Irak savaşı ile birlikte insanlar Türkiye’de şunu gördüler. Avrupa’nın ve Amerikanın PKK’ya açık destek verdiğini görünce ve Bosna’da 200 bin Müslüman ölünce 200 -300 bin çeçenin 2 ayrı savaşta öldüğünü görünce ve tüm dünyanın da bütün bunlara sesini çıkartmadığını şahit olunca insanlarda büyük bir panik aşırı bir milliyetçilik aşırı bir heyecan meydana gelmiştir. Bunun güzel tarafları var. Çanakkale’yi merak ettiler, Sakarya’yı merak ettiler bu konuda yazılan yazılar çok okundu büyük cumhuriyet mitingler yapıldı, bunlar çok güzel şeyler.

Türkiye Avrupa Birliği karşısında ve Amerika karşısında hassas bir kamuoyuna sahip oldu. Bunun zararları henüz 17 ve 20 yaşındaki insanlar fikir düşünce demeden birtakım etnik bir takım milliyetçiliklerin içinden geliyor. Yani Osmanlı’yı bilmeyen, Türkiye’deki kültürü bilmeyen, Türkiye’de ki kardeşliği bilmeyen sosyal yapıyı bilmeyen insanlar kullandıkları bu milliyetçilik Türkiye’ye zarar veriyor. O yüzden aydınlar burada devreye girip insanlarımıza ülke sevgisinin ideolojik ve güzel taraflarını öğretecekler. İç çatışmalar yol açan düşmanca taraflarını değil. Biz Mevlana, Yunus, derken Hacı Bektaşlar, Pirsultanlar derken hepimizin bir aile olduğunu büyük bir aile olarak Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetini kurduğumuzu, anne baba hepimizin aile olduğunu gelin kaynana olduğumuzu, bunun için bizim etnik bir milliyetçilik kullanamayacağımızı kullanmanın batıdan gelmiş bulaşıcı bir hastalık olduğunu, bunu Fransızlar’dan öğrendiğimizi, cumhuriyetin oluşturulmasından önce de aydınlarımızın mecburen Anadolu’yu ayakta tutmak için böyle bir ideoloji gerçekleştirdiklerini ama bunun tamir edilmesi toparlanması gerektiğini veya vatanseverliğin çok güzel bir duygu olduğunu ama dilimizin bu vatanseverliğe uygun mu diye sorgulanması gerektiğini aydınlar gençlere ve halkımıza anlatmalıdırlar.

Bu 5-6 yılda bunu biraz anlattık ama çoğunu da anlatamadık o yüzden son derece rahatsız edici sahnelerde çıkmıştır. Eğer aydınlar medya-televizyon dikkatli olmazsa bu ülke heyecanı çok çirkin yollara girebilir. Bizim için ülke ve insanlık sevgisi çok büyük bir duygudur. Bu duygu olmadan hiç bir şeyi inşa edemezsin. O ülkenin şampiyonlarını da buradan çıkartırsın.

Dünya şampiyonası futbolcuları da buradan çıkartabilirsin, madenlerine sahip çıkan insanları da buradan çıkartırsın çünkü dünyanın en tehlikeli insanları umursamaz ve kaygısız insanlardır. Ama AKP iktidarında ise Türkiyede işbirlikçi insanlar olmuştur. AKP’nin bütün özelleştirmelerini bekleyen, bütün maden yapılarını eleştiren, neyin kime satıldığını hiç sorgulamayan ve Türkiye’nin birçok alanının, kurumunun, yapısının peşkeş çekilmesine seyirci kalan bir insan. Bu çok tehlikeli bir şey işte, bu insanlara birilerinin ülke sevgisi heyecanıyla madenlerini, çevresini, kelebeklerini Maçka ve Çaykara’nın ormanlarını ve bunların ne kadar güzel olduğunu ve buraların yakılmayacağını yıkılmayacağını anlatması gerekir. O yüzden bu günlerde bu ülke sevgisini heyecanını bir tarafa kanalize etmek isteyen doğru tarafa kanalize etmek isteyen büyük güçler vardır. Sizin gibi benim gibi insanlar. Ama bir tarafta da mafyavari konuşan çete vari konuşan haraç alarak adam öldürerek insanları Hrantı öldürerek, Uğur Mumcu’ları öldürerek netice almak isteyende Ergenekon soruşturmasına konu olmuş bir takım yapılar vardır. Bu yapılarında tamamen karşısına çıkacağız. Bunların karşısına çıkmakta çok kolaydır. Şu soruyu her insana öğreterek ilkokuldan beri bunun önlemini alabiliriz. Bu topraklarda hiç kimseye hiç kimsenin eli kalkmayacak ve kalkamaz.

Böyle bir milliyetçilik de olmaz bu duyguyu yerleştirdiğimiz taktirde her şeyin önlemini alabiliriz. Bu topraklarda doğmuş hiç kimse benim düşmanın olamaz. Bu duyguyu herkese anlatacağız. Bu son 5 yılda sarosu arkasına alan Avrupa ve Amerikalı vakıfları arkasına alan bir takım insanlar Türkiye’deki etnik çözülmelere yardım etmek istemişlerdir. Türkiye’deki birtakım trajedilere madımak gibi, Güneydoğu gibi sahnelere yardım etmiştir. Bu ülkeye yabancılar silah taşımışlardır. İç kardeş kavgası çıksın diye bir sürü oyunlar oynanmıştır.

Hem bunu sosyolojik olarak bilim adamları yapmıştır alevi Sünni çatışmalarını televizyonlarda, Milliyet Gazetesi’nde NTV’de tartışmışlardır. Ve bu insanları sayarak toplayarak, çıkararak siyaset yapmaya çalışmışlardır. Yani bu ülkeyi hayvanat bahçesi gibi görmeye başlamışlardır. İşte Lazlar şurada otursun Çerkezler burada otursun gibi nasıl Yugoslavya’da, Hırvatlar burada otursun milli çerçeve içinde gibi leyleklerle tavşanları ayrı dizayn eder gibi.

Türkiye’yi de böyle bir dizayn etmeye çalıştıkları Saros Vakfı’nın çalışmaları aşikardır. Yani bunun gibi bunlar sirbistanda da ukranyada da her yerde benzeri çalışmaları zaten yapıyorlar. Hedefleri bu ülkenin etnik çözülmesidir. Biz bir aileyiz annemizin kolunu bacağından ayrıt edemeyiz. Bu etnik çözülmeye karşı duracağız. 2. bizim bağımsız cumhuriyetimiz var bu çok değerli bir şeydir bu ülkenin Uludağ’ında, Kızılırmak’ında, Karadeniz’inden daha değerli şey en değerli madenimiz bağımsızlığımızdır. Bu bağımsızlığımızın gücünü biliyorlar. Bu bağımsızlığımızı elimizden almak istiyorlar ve bizi Türkiye’de sorunları olan milli sorunları olan sosyal sorunları olan bir takım insanları yanlarına alarak bu cumhuriyete karşı savaşa geçmişlerdir. Bu cumhuriyeti bir cemaate parçalatmaya çalışıyorlar.

Bu cumhuriyeti bu cemaate kimlere parçalatmaya çalışıyorlar bu telefonları dinleyenler Genelkurmay’ın telefonlarını dinlettirenler arkasında kimler var bunu herkes biliyor kapıcılarımız odacılarımızda boyacılarımızda biliyorsa Amerika’dır, Avrupa’dır herkes bunu biliyor. Burada Türkiye’yi kıstırmaya çalışıyorlar. Türkiye’de ki direnci elinde tutacak vatan sevgisi direncini bağımsız direncini elinde tutacak bütün yazar ve aydınlarını soruşturma yaparak suçlayarak iftira atarak bir takım laflarla bir takım dedikoduları iddia yaparak bunu çökertmeye çalışıyorlar. Burada Türkiye büyük bir sınava girmiştir. Bu sınavdan hep birlikte aklı başında bütün bu oyunlar zaman içinde çözüleceğine ben inanıyorum çünkü nihayetinde iftiradır bunu herkes görecek.

TAKA: Trabzon, Trabzon’daki Trabzon ve gurbetteki Trabzon olarak ikiye ayrılıyor. Özellikle dışarıdaki değerler ile Trabzon’da yaşayanlar arasında bazen çatışmalar veya kırgınlıklar oluyor. Yaşar Miraç ve son olarak Volkan Konak’ı buna örnek gösterebiliriz? Sorun nerde sizce?

NİHAT GENÇ: Ben Trabzon’da Sotka Mahallesi’nde, Şenol Güneş, Fuat Saka ve Nihat Genç, 50 metre karelik ve 100 metre uzunluğunda bir sokakta doğup büyüdük. Trabzon’un nerdeyse her taşında her yerinde Türkiye’de çok çalışkan yaptıklarıyla çok şöhret olmuş insanlar her kesimden çıkıyor. Aynı şekilde Trabzon’un Maçka’daki köyünde Volkan, Sunay beraberiz aynı köyündeyiz. O yüzden Trabzon’da yazar ve sanatçı yoğunluğu var ancak Trabzon’da aynı şekilde bir siyasetçi yoğunluğu da var ve bu yoğunluk da sağcı ve muhafazakâr gelenekten gelen siyasetçilerdir.

ANAP, Süleyman Demirel gibi burada sanatçıyla yazarla siyasetçiler ciddi bir arasında çatışmalar olabileceğini düşünüyorum. Çünkü onlar o ülkedeki insanları kandırıyorlar nasıl kandırıyorlar. Çünkü onlar Trabzon’a ve Rize’ye her yıl fındıktan ve çaydan 2’şer milyar para giriyor, 2’şer milyar her yıl para girdiği halde bu paralar burada bir yatırıma dönüşmüyor bir projeye dönüşmüyor. Oranın önü açılmıyor. Yapılan tek şey yol, hiçbir şey yok yani. Şehrin ortasına bile yol düşünüyorlar. O yüzden siyasetçiler nerdeyse parayla bile oy satın alıyorlar, köylüyü kandırıyorlar. Tabi yazarlar çizerler başka insanlardır. Halkı daha uyanık tutmak istiyor, halkı daha eleştirel tutmak istiyor ve bunlar içinde çok ciddi çatışmalar oluyor.

Türkiye’de siyasetçiler çok fazla, oy almak isteyen çok fazla her taşından yazar çıktığı halde yazar ve çizeri daha az Trabzon’da. Dünyanın her tarafında hazır sloganlarla televizyonu kullanan büyük medyaları kullanan holdingleri kullanan insanların sesi daha çok duyulacaktır ve sağcılar her zaman iktidar da olacaktır. Bunları eleştiren insanların sayısı da yüzde 12, yüzde 13’ü geçmeyecektir. Bu dünyanın gerçeğidir. Medyanın gerçeğidir iletişimin gerçeğidir yani yüzde 15’i geçmez ama yüzde 15’i elinde tutanlar çok etkili yerlerde olur. Mesela üniversitenin başında olur televizyonun başında olur, bilimsel çalışmaların başında olur, projelere karar veren mühendisler olur. Ama şimdi televizyonu elinde tutanlar, akademiyi elinde tutanlar projelerin başında olan insanlar eleştirilel ve işbirlikçi oldukları için yani hükümetle iktidarla mühendislerimiz dahil bu ruhsat anlaşmalarında maden ruhsatlarında yabancı şirketlere peşkeş çektiğimiz görebilecek kadar çok büyük şok yaşıyoruz.

Siyasetçilerimizin rasgele kararları ve rasgele rantlarını eleştirecek insanların sayısı azalıyor o yüzden yazarlarda gittikçe kırgınlaşıyor sertleşiyor ve zaman zaman çok psikopatlığa varan eleştirileri de bulunabiliyor her şeye rağmen akli selimimizi tutup dilimizi bozmamamız gerektiğini söylüyorum. Ama dilimizi en çok bozan yazarlardan biri de benim.

TAKA: Kapatma davası ve türban kararının ardından ülkede biraz rahatlama yaşandı. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

NİHAT GENÇ: Türkiye’de bahsettiğiniz gibi bir rahatlama olmayacaktır. Türkiye’de rahatlama olabilmesi için ya merkez bir parti olması ya da AKP’nin merkez parti olarak oyunu istemesi lazım. Merkez parti nedir? Merkez parti, fizyolojik statüsü olmayan toplumun tüm kesimine kontakları çok rahat olan herkesin benimsediği herkesin rahat girip çıktığı bir parti olması demektir.

Keskinliklere, marjinaliklere, ani çıkışları olmamalıdır. Merkez partinin bir özelliği de Türkiye’nin cumhuriyetiyle, temel değerleriyle temel kurum değerlerinde hiç sorun olmaması demektir. Ama ağabeyler Anayasa’dan, YÖK’e kadar Anayasa Mahkemesi’nden maden yasalarına kadar aklınıza gelen her şeyi her şekilde batıdan öğrendikleri birkaç kelimeyle özgürlük küreselleşme özelleştirme gibi Amerika’nın dünyaya model ettiği kavramlarla altüst ediyorlar. Şimdi Amerika üç lafla balkanlarda, Irak da, Kafkasya’da etnik savaşlar yaşadı özgürlük yani ne özgürlüğü özgürlük diye diye Türkiye’de parça mı olacak, Kafkasya gibi mi olacak balkanlar gibi mi olacak özgürlükten neyi kast ediyorsunuz. Özelleştirme önüne gelen her şeyi özelleştirecek miyiz, özelleştirme bu mu her şeyi mi satacağız Bursa’nın, Uludağ’ını da mı satacağız, her şeyi mi satacağız demektir.

Bu ülkenin temel istihbarat kurumlarını damı satacağız, bu ülkenin en son sığınacağı hazine kabul ettiğimiz büyük üniversiteler idemi satacağız. Ama bunları özelleştirmek her şeyi satmaktır. O halde bu kavramların kullanış tarzına baktığımız zaman ve bu kavramların özeleştirme, küreselleştirme, birleştirme kelimelerinin meydanında yardımlarıyla siyasetçilerin AKP’nin kullanma siyasete geçirme tarzına baktığımızda bunların merkez parti olmadığını bir proje partisi olduğunu görüyoruz. Nedir proje partisi: Avrupa Birliği’ni hazırlayan ya da Amerika’nın Ortadoğu politikaları ve dünya politikaları hazırlayan bir düzün bir proje partisi. Onların dünyaya karşı niyetleri var. Dünyayı elinde tutuyorlar ve bunun içinde AKP buna çok müsait diyorlar. Evet orta doğuda İsrail’e karşı Filistin`e karşı Irak’a karşı bu politikayı uyguluyorlar. Yani Avrupa`nın ya da Amerika’nın dünya projesinde bir parça bir makas gibi bunları tutuyorlar.

Merkez bu ülkenin hakkaniyet adalet ve kendini güven mekanizmasını tutacağız garantisidir. Biz onlardan çok emin olacağız. Diyeceğiz ki merkeze siz Amerika’yla istediğiniz kadar alış veriş yapın birbirinizin kucağında oturun biz rahatsız olmayız. Siyaset ve ticaretle olur. Çünkü onların ülke sevgisinden eminiz. Ama şimdiki insanların ülke sevgilerinden ülkenin tarihine ve kültürüne bakışlarından emin değiliz. Bunu çok rahat görebiliyoruz. İnşallah zaman içerisinde AKP’nin ülkenin temel değerlerine sahip çıkan, ulusal bütünlüğünü koruyan, temel hazinelerinin de onurunu düşünen bir parti olduğunu hep birlikte görürüz inşallah.

TAKA: Trabzonspor sizin için önemli bir değer. Trabzonspor’un biraz kent üzerindeki etkisinden bahseder misiniz? Trabzonspor’un sosyal-kültürel ve ekonomik yansımaları açısından baktığımızda Trabzonspor olgusuna nasıl bakıyorsunuz?

NİHAT GENÇ: Trabzonspor, Trabzon’da fındığı, futbolu, ormanları, denizi, hamsiyi oluşturduğu değer açısından gelişmekte olan sosyal bir olay. Trabzonspor’un heyecanı Trabzon’un tarihsel ve coğrafi değerlerinin de üstüne taşan bir yere doğru gidiyor. Her sezon olduğu gibi bu sezon da epeyce gaza geldik, inşallah önümüzdeki haftalarda da bu heyecanımız devam eder ama her yenilmede her silkelenmede bir bulut ortaya çıkıyor.

O yüzden biz de kendimizi toparlayamıyoruz. Şöyle toparlayamıyoruz yine gaza geldik yani. Ben önümüzdeki 30 yıl içinde yeni bir Trabzon ortaya çıkacağına düşünüyorum. Eski Trabzon’un gittiğine çok hayıflandık çok sinirlendik ama Trabzon’da 7-8 mahallenin yeniden inşa edilecek. 30 yıl içinde mesala Boztepe yıkılacak buna benzer iç mahalleler Ortahisar tamamen sit alanı haline gelecek 30 yıl içinde Trabzon görünüş olarak tamamen değişecek ve çok güçlü stadyumu çok büyük alış veriş merkezleri olan bir şehir düşünün yeni bir şehir çıkacak. Doldurulan sahilleriyle şenlenmesiyle de bambaşka bir Trabzon ortaya çıkacak.

O yüzden önümüzdeki 30 yıl içinde böyle bir şehrin ortaya çıkmakta olduğunu küçük küçük onarımlarla görüyoruz. O şehir ortaya çıkarsa bu şehrin de tüm Karadeniz’in en güçlü sportif macerasında, Karadeniz oyunlarında futbolunda dünyaya sesini getiren büyük bir takım olması çok açık. Bence Trabzon işte o büyük şehrin eskiden küçük Trabzon büyük Trabzonspor vardı ama yarın büyük bir Trabzon geliyor karayoluyla Kafkasya’yla buluşan sanayisiyle oturmakta olan Trabzon gelecek ortaya işte o zaman asıl Trabzonspor’a çok ihtiyacımız olacak. Bugün İngiliz takımlarına bakın Liverpool bir sanayi şehridir ve oradan çıkmıştır. Öbür takımlar da öyledir arkalarında zengin bir şehir vardır.

Dünya ticaretinin merkezi olan şehirler vardır ve onların büyük takımları vardır. Biz denklemi kuramadık, şehir çok küçüktü tarım ülkesiydi fındık ve hamsi diyorduk ve burada büyük bir takım vardı küçük şehir büyük takım vardı şimdi önümüzdeki yıllarda büyük bir metropol bir şehir geliyor ve artık o metropol şehri dünyaya sesimizi duyuracak reklamını yapacak havasını basacak ve dengeleyecek spor takımına ihtiyacımız kesin var.

TAKA: Siz Leman Dergisi geleneğinden geliyorsunuz. Özellikle Üniversitede okuyanlar, adeta üniversite ile birlikte Nihat Genç okulunu da bitirdi bir dönem? Şimdi kitaplarınız onlarca baskı yapıyor. Pınarınızın Trabzon olduğunu söylüyorsunuz. Trabzonluluk sizin karakterinizi, kariyerinizi nasıl etkiledi?

NİHAT GENÇ: Ben bunu Maçka’da da söylüyorum ben Trabzon’da doğdum büyüdüm Anamın babamın köyü Maçka. Maçka’ya da yazları gider gelirdik. Köyüm Maçka şehirim Trabzon Sotka, Çarşı Mahallesi, Gülbahar, Hacıkasım buralarda büyüdük. Bu bana bir dik başlılık verdi, kimseye bi eyvallah dememeyi öğretti, kimsenin adamı olmamayı öğretti.

Her şeye rağmen çok zor anlar yalnız kalarak kimsenin ekmeğini yemeden tek başıma büyümeyi öğretti. Bu Trabzon’un karakterinde var. Yani Trabzon’un hangi tarafına giderseniz gidin insanları böyle bulursunuz aşırı tempoludur, aşırı coşkundur, deli doludur ama dik başlıdır. Boyun eğmez bu huyları aynen almışım.

Bir aldığımda benim insanımın ülkemin insanının sevgisi bunu da kitaplarımda çokça söylüyorum bunlar oradan kimliğimizi oluşturdu karakterimizi oluşturdu geriside bilgi tecrübe okuyorsun öğreniyorsun bunları ilave ediyorsun. Ama değişmeyen şey bağımsız yazar olmaktır eyvallahı olmamaktır Trabzon bunları bana öğretti. Çok güçlü yağmuru gani gibi deli gibi balığı yağmurdan daha çok ormanları olan heyecanı ve ağır romantizmi her zaman beni kuşatmıştır. Her zaman iki şeye çok düşünmüşüm bu büyük Maçka ormanları, Çaykara ormanları bütün bu ormanlar içinde kaybolmuşlardır. Kaybolduğunda hep beni çok fethettiklerini ruhumu istila etmiştir çok büyülemiştir beni aynı şekilde Trabzon tek bir kayanın üstündedir.

Trabzon tek parça bir trapez denen büyük bir kayanın içinde olduğu söylenir bu çok doğru bir şeydir. Trabzon’un çok afetler görmemesinin de sebebi granit kayanın üstünde olduğudur. Ben bu Trabzon içinde volta atarken gezerken o arzın merkezinden büyük ateşlerin radyasyonun gücü bize geçer o ve Sibirya’dan gelen bıldırcınlar ve rüzgarlar onlarda herhalde o buzullardan gelirken bize bir şey getiriyorlardı. Herhalde yorgun bıldırcınlar ne biliyim bin çeşit sargan, zargan balığında da kalkan balığında da bizi bekleyen bir şey vardı ve sabaha kadar süren horonu bir nevi yaylalar birden bir büyük diskoya saatlerce bir büyük halaya dönüyor.

Yüz binlerce insan kol kola girip halakaya giriyor aynı tempo içerisinde o horon bitmiyor. Sabaha kadar süren bir kültür onunda hepimize bir enerji verdiğini elden ele birbirimizin içinden bir trafo geçtiğini ben horonun bizim kardeşliğimizde çok büyük fonksiyonlar olduğunu düşünüyorum. Bir elektriği herkese geçiriyorsun kadın, kız, erkek gidip orda bir oluyorsun. Bu ilkel toplumlarda Afrika’da akşam vakti dans ediyor insanlar toplumun bütün sosyal gücü ordadır. Trabzon’da çok büyük sosyal bir güç var. Memleketini terk edip memleketine dönen en çok insanlar burada, memleketini terk edip memleketine aşık insanlar orda coğrafyasına, kültürüne çok aşık insanlar bununda beni çok etkilediğini ve yüzlerce insanı da etkilediğini düşünüyorum.



Nihat GENÇ


Kaynak : Nihat-Genc.com Wink

______________
Zodyak Çemberi | Komplo Teorilerini araştıran bir sitedir.
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu