Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj28.08.2011, 17:26 (UTC)    
Mesaj konusu: Felsefi Düşünce Başlığı

foruma gereken başlıktır.
Mesaj28.08.2011, 17:32 (UTC)    
Mesaj konusu:

Bu yazıda, Tanrı’nın varlığına dair teistler tarafından getirilen çeşitli
argümanlara değineceğiz.
Tanrı’nın varlığına dair sunulan belli başlı argümanlar şunlardır:

1) Kozmolojik argüman: Bu argümana göre, Tanrı baştan varolmalıdır ki, evreni başlatan bir ilk sebep olabilsin.
2) Ontolojik argüman (varlık argümanı): Bu aslında bir argümanlar grubunun genel adıdır. Burada genellikle kendisinden daha büyüğü tahayyül edilemeyecek kavramlar konu edilir ve Tanrı “en büyük”, “en yüce”, “en yetkin”, ya da “varolmaması mümkün olmayacak”, vs. bir kavram olarak tanımlanır. Bu tanımlardan mantıksal çıkarsama yapılarak Tanrı’nın varolduğu iddia edilir.

“Varlık” kavramının kendisinin Tanrı’nın varlığının bir delili olduğu söylenir ve Tanrı genellikle “Varolmaması mümkün olmayan” bir varlık olarak tanımlanmaya çalışılır.
3) Teleolojik argüman (dizayn argümanı): Doğada dizayn olduğu fikrine dayananargümanların genel adıdır.
4) Ahlak argümanı: İyi ve kötü kavramları ve genel olarak ahlakın Tanrı olmadantanımlanamayacağını savunur.
5) Transendental argüman: Bu argümana göre, mantık, bilim ve ahlak gibi şeyler Tanrı olmadığı takdirde anlaşılamazlar.
6) Çoğunluk argümanı: Dünyanın dört bir yanında insanlar çaglar boyunca Tanrı’nın varlığına inandılar. Bu yüzden Tanrı’nın varolmaması pek ihtimal dahilinde değildir diyen argüman.
7) Antropolojik argüman (mükemmellik argümanı): Zihnimizdeki mükemmellik kavramının mümkün olmasının ancak ve ancak böyle bir mükemmelliğin (Tanrı’nın) varolması durumunda mümkün olacağını ifade eden argüman.
Cool Sonsuzluk argümanı: Tanrı’yı mutlak sonsuz olarak tanımlar ve varolması gerektiğini iddia eder.
9) Tanık argümanı (dinsel tecrübe, ya da mucize argümanı):Dinsel veya mucizevitecrübelere dayanan argümanlar.
10) Dinsel kişi ve kaynaklara dayalı argüman: Örneğin Muhammed’in hayatını veyakuranı örnek göstererek, bunların mevcut dinin geçerliliğine ve güvenilirliğine işaret ettiğini, dolayısıyla, bu dine ait temel kavramların (Tanrı’nın varlığı gibi) doğru olması gerektiğini iddia eden argüman.
11) “Ya Varsa” argümanı: Tanrı yoksa benim kaybedeceğim birşey yok, ama varsainançsız birinin kaybedeceği çok şey vardır diyen ve buna dayanarak Tanrı’nın varlığının kabul edilmesi gerektiğini söyleyen argüman.

Burada listelenenler dışında bir Tanrı argümanı varsa bile çok nadir rastlanan ve dile getirenin bile çok güçlü görmediği bir argüman olsa gerektir. Zaten bu liste, karşılaşacağınız Tanrı delillerinin %99′unu kapsayacaktır.
Bu argümanlarin pek çoğuna sadece kısaca değinmek kafi olacaktır. Çünkü bunların çoğu zaten dile getirenlerin bile çok ciddiye almadığı argümanlardır.
Bu listede sadece İlk 3 argüman inanirların ısrarla dile getirdiği ve Tanrı’nın varlığını kanıtladığını düşündükleri önemli argümanlardır. Diğer argümanlar, bir bakıma, bu İlk üç argümana bakarak Tanrı’nın varlığına ikna olmuş bir zihnin inancını daha da pekiştirmek için kullanılan yan argümanlardır denebilir.
Bu listedeki argümanlar üzerinde konuşmayı bitirdiğimizde, İlk 3 argümanın bile ne kadar çürük olduğunu görecek (ki diğerlerinin çoğu zaten ciddiye bile alınmayacak argümanlardır) ve inanir biri bile olsanız, büyük ihtimalle inancın akıl, mantık ve kanıt işinden çok, duygu, kalp, iman ve gönül gözü işi olduğunu düşünmeye başlayacaksınız.
Kozmolojik Argüman
Bu argümana bazen “İlk sebep” argümanı da denir.
En basit şekliyle argüman şöyle ifade edilebilir:

1. Bazı şeylerin sebebi vardır.
2. Hiçbirşey kendi kendisinin sebebi olamaz.
3. Öyleyse, sebebi olan herşey, kendisi haricinde birşey tarafından sebep olunmuş demektir.
4. Nedensellik zinciri zamanda sonsuza kadar gidemez.
5. Nedensellik zinciri sonsuza gidemezse, demek ki bir İlk sebep olmak zorundadır.
6. Tanrı, sebebi olmayan İlk sebep demektir.
7. Demek ki Tanrı vardır.
Bu argüman, günümüzde ifade edilen en tutarlı şekliyle böyledir denebilir.
Çünkü aslında bu argümanın karşılaşabileceğiniz her şekli bu kurgu üzerinde kurulmaz. Örneğin 1 numaralı öncülün “Her şeyin bir sebebi vardır” şeklinde ifade edildiği örnekleri mevcuttur kozmolojik argümanın, ki bu şekliyle argüman kendi içinde çelişkili bir hal almaktadır, çünkü her şeyin bir sebebi olmalı deyip, Tanrı’ya sebepsiz demenin yarattığı çelişki çok açık biçimde
sırıtmaktadır. Bu yüzden, argümanın daha sofistike biçimlerinde ilk öncül değiştirilmiş ve “Bazı şeylerin sebebi vardır” şekline dönüştürülmüştür.
Benzer şekilde, argümanın bazı örneklerinde 2 numaralı öncül de bulunmamakta ya da başka şekilde ifade edilmektedir. 1 numaralı öncülü “Bazı şeylerin sebebi vardır” değil, “Her şeyin bir sebebi vardır” şeklinde ifade edenler, bu durumda Tanrı’yı kendi kendisinin sebebi olan şey olarak da tanımlayabilmekte, dolayısıyla 2 ve 3 numaralı öncülleri argümandan çıkarabilmektedirler.
Fakat, değişik biçimlerine rastlanabilse de, sonuçta argümanın özü yukarıda ifade edilen mantık yürütmede yatmaktadır.
Bu argümanın temel zayıflığı bazı öncüllerinin geçersizliği, veya geçerli olup olmadıklarının gösterilmemiş olduğudur.
Örneğin burada örnek verdiğimiz şekliyle, argümanın 4 ve 6 numaralı öncülleri şüphe altındadır. Eğer 1 numaralı argüman “Her şeyin bir sebebi vardır” diyorolsaydı, bu argüman da saldırı altına alınacaktı. Çünkü bu durumda hem sebepsiz bir Tanrı tanımlamak çelişkili olacak, hem de her şeyin bir sebebi olduğu
kanıtlanmamış olduğundan, öncülün geçerliliği sorgulanacaktı. Zaten her şeyden önce, “Her şeyin bir sebebi vardır” önermesi doğruluğu kendiliğinden menkul bir önerme değildir ve kanıta ihtiyaç gösterir. Bu öncül, sadece günlük hayatımızdaki gözlemlerimizden çıkan birşeydir ve tüm evrene ve tüm zamana
uygulanabilecek bir ifade olup olmadığı şüphelidir. Ayrıca, modern kuantum fiziği, bize sebepsiz varoluyor gibi gözüken pek çok olay sunmaktadır.
Dolayısıyla her şeyin sebebi olması gerektiği iddiasi doğruluğu şüpheli bir iddiadir.
Fakat argümanın bizim bu yazıya aldığımız şeklinde, 1 numaralı öncülde sözkonusu problem bulunmamaktadır. Bu şekliyle argümanın zayıf yönleri 4 ve 6 numaralı öncüllerdir. 4 numaralı öncül, kanıtlanmadan argümana alınmıştır.
Pekala da nedensellik zincirinin sonsuza kadar gidebilir ve aksini düşünmek için ortada bir sebep bulunmamaktadır. 6 numarada ise Tanrı keyfi bir biçimde tanımlanmıştır. Aslında bu yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde de göreceğiniz gibi, Tanrı kavramının keyfi biçimde tanımlanması teizmde çok sık karşılaşılan bir tavırdır. Tanrı’ya sebebi olmayan İlk sebep deyip, bu tanımın semavi
dinlerin Tanrısını ifade ettiğini savunmak, en kibar ifadesiyle safçadır.
Son zamanlarda, Big Bang teorisinin ışığında, bazı teologlar, bu argümanı daha değişik biçimde formülize etmenin de yoluna gitmişlerdir. Örneğin bu argümanın Big Bang teorisine dayalı şekli:

1. Varolmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır.
2. Evren varolmaya başlamıştır.
3. Demek ki evrenin bir sebebi vardır (Tanrı).
Argümanın bu şeklinde ise, Big Bang teorisinin doğru olduğu varsayımı altında 1 ve 3 numaralı ifadeler şüphe altındadır. Ki aslında Big Bang teorisinin doğru olduğu da şüphelidir (yani 2 numara da şüphe altındadır). Big Bang teorisi sadece mevcut alternatifler arasında en popüler olanıdır, yoksa doğruluğu kesin değildir, hatta günümüzde Big Bang teorisinden şüphe eden çok
sayıda saygın kozmolog bulunmaktadır. (Bu konuda arşiv forumda açtığım Big Bangteorisiyle ilgili başlıklar okunabilir). Fakat Big Bang’i doğru kabul edersek, argümanın bu şeklinde zayıf kısımlar 1 ve 3 numaralı maddelerdedir.
1 numaralı ifade, yine yukarıda ifade ettiğimiz gibi doğruluğu meçhul bir ifadedir. Günümüzde modern fizik, atomaltı parçacıklar ile ilgili deneylerde sebepsiz pek çok kuantum olayı gözlemektedir. Kuantum dünyasında parçacıklar sebepsiz yere varolmakta ve yokolmaktadırlar. Dolayısıyla, varolmaya başlayan
her şeyin bir sebebi olması gerektiğini farzetmemiz için yeterli bir sebep yoktur.

Argümanın 3 numaralı maddesinde ise, yine yukarıdaki örneğe benzer şekilde Tanrı keyfi biçimde tanımlanmıştır.
“Evrenin sebebi = Tanrı” derseniz bu argüman birşey ifade eder ama Tanrı’yı evrenin sebebine indirgemek sadece semavi dinlerin Tanrısından uzaklaşmak anlamına gelmez, aynı zamanda Tanrı kavramını tamamen bulanık ve netlikten yoksun bir hale dönüştürür. Çünkü evrenin sebebi, eğer varsa, pek çok şey olabilir. Bu sebepten dinlerin Tanrı’sını anlamanın geçersizliği bir mantık yürütme olduğu çok açıktır.
Bu argüman, Tanrı hakkında, varolduğu haricinde hiçbirşeyi kanıtlamayi hayal dahi edemez. Örneğin Tanrı’nın bir olduğu, her şeye kadir olduğu, sonsuz iyi olduğu, vs. gibi ifadeler, bu argümanın kanıtlayabileceği şeyler değildir. Argümanın bir şeyi kanıtlamaya en çok yaklaştığı nokta (ki burada da birşey
kanıtlayamaz), evrenin bir sebebi olması gerektiğidir. Fakat evrenin bir sebebi olması gerektiği gösterilmiş olsa bile, bu sebebin ne olduğu meçhuldur.
Kozmolojik argümanın çürütülmesinde, ateistler genellikle şu noktalara saldırırlar:

1. Tüm olayların nedensel olduğu,
2. İlk nedenin semavi dinlerin Tanrı’sı olduğu,
3. Argümanın tutarlılığı
Bunların ilk ikisine zaten değindik. Bir de üçüncüsüne değinmek istiyorum. Kozmolojik argümanın tutarlılığı şüphe altındadır. Çünkü bu argümanın hemen hemen her biçimi kendi içinde çelişkilidir. Bu argüman nedensellik zincirini hem bitirmeye, hem de devam ettirmeye çalışır.
Kozmolojik argüman evrene sebep aramaktadır, fakat bunu yaparken açıklama olarak kendisi sebepsiz olan bir kavram (Tanrı) önermektedir. Bu durumda, zaten yola çıkış gayesiyle çelişmektedir. Eğer amaç sebebi olmayan şeylerden
kurtulmak ve her şeyin sebebi konusunda ikna edici bir açıklamaya kavuşmaksa, kendisi sebepsiz olan bir kavramı işin içine katarak bu nasıl başarılacaktır? Tanrı sebepsizdir demek, evren sebepsizdir demekten daha mi açıklayıcıdır? Biraz tutarlı şekilde bakıldığında, aslında görülecektir ki bu argümanın
açıkladığı hiçbirşey yoktur. Hatta eğer birşeyler sebepsiz olabiliyorsa (örneğin bu argümana göre Tanrı), onun yerine sebebi aranan temel şeyin sebepsiz olduğunu düşünmek (yani evren) daha basit ve daha temel bir açıklamadır. Felsefede “occam’s razor” (occam’in bıçağı) denen, ya da bilimde
“tutumluluk ilkesi” denen ilkeye göre, açıklamaların en sade şekli alınmalıdır. Eğer bir kavram, bir açıklamanın açıklayıcılığına hiçbirşey katmıyorsa, toplamadaki “0″ (sıfır) gibi etkisiz bir elemansa, o zaman bu kavramı açıklamaya almanın bir anlamı yoktur. Bu ilke, Tanrı problemine ve kozmolojik kanıta uygulandığında evrene sebepsiz demenin Tanrı’ya sebepsiz demekten daha basit bir açıklama olması sebebiyle, Tanrı kavramından vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelecektir.
Kısacası, kozmolojik argüman zannedilenin aksine oldukça çürük bir argümandır.
Ontolojik argüman (varlık kanıtı)
Bu aslında bir argümanlar grubunun genel adıdır. Burada genellikle kendisinden daha büyüğü tahayyül edilemeyecek kavramlar konu edilir ve Tanrı “en büyük”, “en yüce”, “en yetkin”, ya da “varolmaması mümkün olmayacak”, vs. bir kavram olarak tanımlanır. Bu tanımlardan mantıksal çıkarsama yapılarak
Tanrı’nın varolduğu iddia edilir. “Varlık” kavramının kendisinin Tanrı’nın varlığının bir delili olduğu söylenir ve Tanrı genellikle “Varolmaması mümkün olmayan” bir varlık olarak tanımlanmaya çalışılır.
Eski hristiyan teologlarindan Aziz Anselm’in ilk olarak ortaya koyduğu orijinal şekliyle ontolojik kanıt aşağıdaki gibidir:

1. Tanrı kendisinden daya büyüğü tahayyül edilemeyecek olandır.
2. Herşey aynı kalmak üzere, hem zihinde hem de gerçekte varolan bir varlık,

sadece zihinde varolan bir varlıktan daha büyüktür.
3. Demek ki Tanrı hem zihinde hem de gerçekte vardır.
Anselm, Tanrı’yı mükemmel bir varlık olarak tanımlamıştır. Eğer birşeyden daha mükemmeli tanımlanabiliyorsa, Tanrı bu daha mükemmel olan olmalıydı Anselm’e göre. Bu durumda Anselm demiştir ki, zihnimizde mükemmel bir varlık yaratmış isek, fakat bu mükemmel varlığın gerçeklikte karşılığı yoksa, gerçeklikte karşılığı olan başka bir mükemmel varlık, bu ilkinden dahamükemmeldir. Tanrı en mükemmel varlık olduğuna göre ise, hem zihnimizde, hem de gerçekte varolmalıdır demiştir.
Anselm’in argümanına gelen en eski kayıtlı itirazlardan biri Gaunilo’nun itirazıdır. Gaunilo, okurlarından bir ada hayal etmelerini istemiştir. Öyle ki bu ada, hayal edebilecekleri en mükemmel ada olsun. Şimdi, elbette ki böyle bir ada gerçekte yoktur. Fakat burada Gaunilo der ki, demek ki biz mümkün olan en mükemmel adayi hayal etmiyoruz. Çünkü öyle olsaydı, bu hayal ettiğimiz ada varolurdu. (Hem zihinde hem gerçekte varolan, sadece zihinde varolandan daha mükemmel olduğuna göre). Bu şekilde düşünüldüğünde, argümanın absürdlüğü ortaya
çıkmaktadır. Fakat Gaunilo, bunun Anselm’in argümanından farksız olduğunu başarılı bir şekilde ortaya koymuştur.
Ayrıca, Douglas Gasking (1911-1994) başka bir yönden bu argümana itiraz getirmiştir. Gasking’e göre, yokluk varlıktan daha mükemmel bir durumdur. Çünkü varlık asimetriktir ve mükemmelsizliği yüzünden kendi parçalarıyla etkileşim halindedir. Eğer mükemmel olsaydı, statik olurdu. Yokluk Gasking’e göre
sınırsız, zamansız ve basittir. Yani mükemmeldir. Varlık ise zaten sınırlarıyla tanımlıdır. Buradan çıkarak Gasking Tanrı’nın varolmadığına dair bir kanıt sunmuştur:

1. Evrenin yaratılması akla gelebilecek en büyük başarıdır.
2. Bir başarı kendi iç kalitesinin ve yaratıcısının yeteneğinin bir ürünüdür.
3. Yaratanın yeteneği ne kadar az ise, yaratılanın handikapı daha az olacağından, sonuçta ortaya çıkan başarı o derece büyüktür.
4. Bir yaratıcının sahip olabileceği en büyük handikap varolmaması olurdu.
5. Öyleyse, eğer evren varolan bir yaratıcının ürünüyse, biz zihnimizde daha büyük bir yaratıcıyı hayal edebiliriz, ki bu varolmadan yaratan biri olurdu.
6. Demek ki Tanrı yoktur. (Gasking’s Proof’, Analysis Vol 60, No 4 (2000), pp. 368-70)
Görüldüğü gibi, sadece zihinde yapılan tanımlar ve onlardan çıkan mantıksalçıkarsamalarla bir yere varılamaz. Bu tür çabalar neyi nasıl tanımladığınıza veöncüllerinizin neler olduğuna bağlı olarak Tanrı’nın varolduğunu da kanıtlayabilir, varolmadığını da.
Bu mantığın başka örnekleri de vardır. Örneğin Descartes’in ve Leibneitz’in Tanrı kanıtlarını da burada örnek olarak verebiliriz. Çünkü bunların tümü benzer çabalardır.
Örneğin Descartes’in Tanrı kanıtı:
“Tanrı ‘En Yetkin’ ve ‘En gerçek’ varlık olduğuna göre böyle bir kavramı benim zihnime kim sokmuş olabilir? Ben ‘En Yetkin’ ve ‘En Gerçek’ özelliklerine sahip bir varlık değilim, öyleyse bu düşünceye ben kendim ulaşamam. Çevremde gördüğüm varlıkların da hiçbiri bu özelliklere sahip değil. Öyleyse bu fikri
benim zihnime kendisi ‘En Yetkin’ ve ‘En Gerçek’ olan bir varlık, yani ‘Tanrı’ koymuş olmalıdır.” Bu tür düşünce tarzındaki birinci yanlış, tanımlanan bir şeyin varolmasınınzorunlu zannedilmesidir. Örneğin ben efsanelerdeki kanatlı atı veya Noel babayıtanımlayabilirim, fakat bu onlarin gerçek dünyada karşılıkları olduğu anlamına gelmez. Bir şeyin zihinlerimizde varolmasıyla gerçekte de varolması aynı şey değildir.
Buradaki ikinci yanlış ise, bu akıl yürütmenin mantıkta “döngüsel akıl yürütme” (circular reasoning) denen türde bir düşünce tarzı olmasıdır. Bu tür akıl yürütmelerde ulaşılmak istenen sonuç yola çıkılan başlangıç noktalarında gizli olarak içerilir. Örneğin burada, yapılan Tanrı tanımı, sonuçta ulaşılmak istenen amaca (Tanrının var olması) hizmet edecek tarzda seçilmiştir. Bu tür bir mantık yürütme, düşünce biçimi olarak yeni bir bilgi vermez. Ancak
başlangıçtaki öncüllerden birinde içerilen bir bilgiyi açığa çıkarmaya yarar.
Dışarıdan gelen hiçbir veri kullanmadan sadece zihinde yapılan tanım ve mantıksal çıkarımlarla Tanrı’nın varlığını kanıtlama fikri çağlar boyunca pek çok filozofa cazip gelmiş olmasına rağmen, her zaman boş çıkmıştır. Çünkü sadece zihinde yapılan bir muhakemeyle Tanrı gibi bir kavramın varlığı gösterilemez. Bu amaçla yapılan her düşünce zinciri, bir kedinin kendi kuyruğunu kovalamasına benzer şekilde döngüseldir. Tanrı’dan çıkar, Tanrı’ya varır. (Tanrı’nın varolmadığından çıktığında ise, varolmadığına varır). Başlangıçta içerilenden daha fazla bilgi veremez sırf akılda yapılan muhakemeler. Dolayısıyla, Tanrı’nın varlığını öncüllerinize gizlemelisiniz ki, mantık yürütmeniz sonucunda Tanrı’nın varlığına ulaşabilesiniz.
Teleolojik argüman (dizayn argümanı)

Bu argümana “dizayn” ya da “tasarım” argümanı da denir.
Argüman, genel şekliyle aşağıdaki gibi özetlenebilir:

1) Öncül: X zeki bir tasarım ürünüdür.
2) Öncül: X insanlar tarafından tasarlanmamıştır.
3) Öncül: Tasarım yapabilecek varlıklar insan (ki vardır) ve Tanrı’dır (varolabilir de olmayabilir de).
4) Eğer Tanrı yoksa, demek ki X Tanrı tarafından tasarlanmamıştır.
5) Fakat X tasarlamış olduğuna göre (öncül 1) ve insanlar tarafından tasarlanmadığına göre (öncül 2), ve tasarım yapabilecek varlıklar insan ve Tanrı’dan ibaret olduğuna göre (öncül 3), demek ki X Tanrı tarafından tasarlamış olmalıdır.
6) Dolayısıyla, demek ki Tanrı vardır.
Bu argümanda X duruma göre evrenin tümü olabilir, evrimsel süreç olabilir, insan olabilir, belli bir hayvan ya da canlı olabilir, ya da bir organ (örneğin göz, beyin) olabilir, ya da bir yetenek (örneğin dil ve konuşma) olabilir. Ya da evrenin temel sabitleri olabilir. (Antropik prensibe göre bu sabitlerin zeki bir canlıya yol açacak bir evrimsel süreci meydana getirecek yönde ince şekilde
ayarlandığı fikri de dizayn argümanının savunucularının dile getirdiği popülerfikirlerdendir).
Bu argüman Tanrı kanıtları arasında görünüşte en güçlü olan ve dolayısıyla günümüzde de en popüler olandır. Örneğin, ABD’de bilimsel yaratılışçılık akımının savunucuları, yaratılışçılık adı verilen sözde teorilerini okullarda ders kitaplarına sokma konusunda bir türlü istedikleri başarıya ulaşamayınca, yaratılışçılık teorisi yerini daha sofistike ve günümüzde daha popüler olan “intelligent design” (zeki tasarım) teorisine bırakmış durumdadır. Ve bu teorinin de temelinde teleolojik argüman vardır.
Teleolojik argüman’in karşıtları 2 numaralı öncülü genel olarak kabul etmekle beraber, 1 ve 3 numaralı öncüle karşı çıkmaktadırlar.
1 numaralı öncül
1 numaralı öncül, bir objeyi incelemek yoluyla onun zeka ürünü olup olmadığının anlaşılabileceğini farzeder. Örneğin Dünya dışında zeki yaşam arama projesi olan SETI (Search for Extra Terrestrial Intelligence)’in altında da benzer bir kabul olduğu söylenir. Bu proje, uzaydan gelen elektromanyetik dalgaların analizini yaparak, rastgele oluşmuş doğal kökenli elektromanyetik
dalgalar ile, bir zeki uygarlık tarafından meydana getirilmiş dalgalar arasında fark bulacağını farzeder. 1 numaralı öncüle karşı çıkışların bir türü, bu kabulu sorgulamak üzerine kuruludur. Ve bu fikirdeki kişilere göre, SETI de boş bir çabadır, bir nesneye bakarak dizayn edilmiş olup olmadığına karar veren diğer her türlü uğraş da.
1 numalari öncüle yapılan diğer bir itiraz türü ise, bir objeye bakarak dizayn edilmiş olup olmadığınin bazı durumlarda bilinebileceğini, fakat bunun çok ince, karmaşık ve tartışmaya açık bir konu olduğunu söylemek üzerine kuruludur. Bu konuda fikirler farklı olmakla birlikte, mevcut kanılardan biri, bazı objelerin dizayn ürünü olup olmadığının kolayca söylenebileceği, bazılarının ise söylenemeyeceğidir. Bir şeyin zeka ürünü olup olmadığını
söylemeye yönelik yöntemler ve formüller geliştirme çabaları da mevcut fakat herkes tarafından genel kabul gören yöntemler olmaktan uzaktırlar.
Çünkü bu yöntemler genellikle dizayn ürünü olan nesne ya da süreçte paternler aramak üzerine kuruludur ve karşıtları tarafından ise bu bakış açısına yeterince büyük bir rastgele dizi içinde paternlerin ortaya çıkmasının olasılık kuralları gereği bir zorunluluk olması yüzünden karşı çıkılmaktadır.
Nesnelere bakarak dizayn edilmiş olup olmadıklarının söylenebileceği farzedilse bile, konu teistlerin dizayn edilmiş olduğunu iddia ettikleri şeylerin gerçekten dizayn edilmiş olup olmadığının tespiti noktasında problemli hale gelmektedir. Çünkü teistler de dahil hiç kimsenin, dizaynı uzaktan tanımaya yönelik hatasız ve herkes tarafından hemfikir olunan bir yöntemi yoktur. Teistlerin önerdiği bu yöntemler genellikle dizayn ürünü olmadığı herkes tarafından kabul edilen, fakat teistin dizayn tespit yöntemine göre dizayn edilmiş kabul edilmesi gerekecek örnekler verilmek suretiyle çürütülür. (Yaniyöntemin geçersizliği gösterilmek suretiyle). Çünkü teistin konu ettigi ve dizayn ürünü olduğunu iddia ettiği şeyler, dizayn ürünü olup olmadığı kolayca
şöylenemeyecek, ya da hatta pek çok durumda dizayn ürünü olmadığı rahatçaşöylenebilecek şeylerdir.
Teleolojik argümanın basit biçimlerinde, bir sürecin (örneğin yaşam) kompleksliği tek başına bir dizayn göstergesi olarak sunulmaya çalışılır. Fakat bu düşünce tarzı mantık ve düşünce yanlışlarından “argumentüm ad ignorantium” (argument from ignorance)’a uyduğu gerekçesiyle reddedilmektedir (yani “cehaletten çıkan argüman”). Bu düşünce yanlışına bazen “argument by lack of imagination” (hayalgücü eksikliğinden argüman) da denmektedir. Bu kısaca, birşeyin nasıl olduğu açıklanamıyorsa, ya da sözkonusu kişi açıklayamıyorsa, o şeyin olmadığı, ya da varolamayacağını öne sürmektir. Ki pek çok örnek
verilerek bu düşünce yanlışının neden bir düşünce yanlışı olduğu mantık ve felsefekitaplarinda yeterince ayrıntılı şekilde gösterilmektedir.
Dolayısıyla, herhangi birşeyin sırf kompleks olduğu gerekçesiyle dizayn edilmiş kabul edilemeyecegi açıktır. (Kompleks olan fakat dizayn edilmemiş olduğu genel kabul eden pek çok süreç, örneğin atmosferik olaylar, bulutların hareketi, vs. bulunmaktadır).
Teleolojik argümanın daha sofistike biçimlerinde, dizaynın tespitinde “irreducable complexity” (indirgenemez komplekslik) gibi kavramlar kullanılır. Michael Behe tarafından öne sürülen bu kavrama göre, bazı objeler, herhangi bir alt parçasını çıkardığınız takdirde işlevlerini yitirirler. Yani ancak bütün halde işlevseldirler. Örneğin Michael Behe’nin bir örneğine göre, bir fare kapanını oluşturan parçaların bir tanesini çıkardığınızda, elinizdeki düzenek
artık fare kapanı olarak işlev görmez. Dolayısıyla, fare kapanı “indirgenemez kompleks” bir düzenektir. Bu ise dizayn edilmiş olmasından kaynaklanır. Darwin’s Black book adlı kitabında Behe, canlı organizmaların da (örneğin flagellum bakterisi gibi)indirgenemez kompleks olduğunu göstermeye çalışır.
Fakat bu argüman, Behe ve yandaşları tarafından örnek verilen organizmalarin aslında iddia edildiği gibi indirgenemez kompleks olmadığı gösterilmek suretiyle çürütülmüştür. Çünkü bir canlı organizma veya bir organ pek çok durumda bazı kısımları çıkarıldığında da hala fonksiyonunu yerine getirebilmektedir. Yani verdikleri örnekler indirgenemez değil, indirgenebilir kompleksliğe sahiptir ve basitten karmaşığa oluşabilir. Nitekim, örneğin bu
argümanın savunucuları tarafından indirgenemez kompleks olduğu iddia edilen “göz” gibi bir organin evrimsel süreçte çok ilkel biçimlerinden (ışığa duyarlı hücreler, fincan şeklinde reseptörler, vs) çok daha gelişmiş biçimlerine kadar (insan gözü, ve hatta ondan daha iyi işlev gören kartal gözü gibi) pek çok
formunun olduğu, dolayısıyla gözün indirgenemez kompleks olmadığı gösterilmiştir. Böylece, bu argümanın savunucularının çok sevdiği “yarım göz, hiç göz olmaması gibidir” argümanı çürütülmüştür, çünkü yarım göz, veya hatta sadece ışığa duyarlı hücrelerden oluşma bir düzenek, hiçbir göz olmamasından daha iyidir. Yani ortada basitten karmaşığa gelişebilecek bir yapı vardır.
Ayrıca, Behe’nin verdiği fare kapanı örneğinin dahi, aslında indirgenemez kompleks olmadığı gösterilmiştir. (Fare kapanının bazı parçalarının çıkarılması suretiyle ortaya çikabilecek daha basit fare kapanlarının, veya ona yakın fonksiyonların yerine getirilebileceği düzeneklerin mümkün olduğu gösterilmiştir).
Bunun dışında, bu tartışmada önemli birbaşka nokta evrim teorisinin bu konudaki açıklayıcılığıdır. Bugün bilimsel kamuoyunda yaygın kabul gören evrim teorisi, canlılığın doğal seçilim yoluyla basitten karmaşığa doğru nasıl değişim gösterdiğini ve bu sürecin bir dizayna gereksinim göstermediğini ortaya koymaktadır.
Teleolojik argümanın başka bir ünlü örneği olan “saat” argümanı ise (bkz.sitemizdeki “Coldeki Saat Analojisi” yazısı), benzer şekilde, yolda bulunan bir saatin doğal süreçlerle kendi kendine oluştuğu mu, yoksa dizayn edildiğini mi düşünmek daha mantıklıdır sorusundan yola çıkarak, buradan canlılık ve canlı organizmalarla bağlantı kurar ve canlılığın dizayn ürünü olduğunu göstermeye çalışır.
Bu tartışma da “indirgenemez komplekslik” tartışmasıyla yakından ilişkilidir ve pek çok kompleks sistemin küçük ve rasgele adımlarla basitten karmaşığa oluşabileceğinin gösterilmesi yoluyla çürütülebilmektedir. Bu konuda daha fazla bilgi için Richard Dawkins’in “The Blind Watchmaker” (Kör saatçi) kitabı okunabilir. Dawkins göstermiştir ki, örneğin bir “göz”ün evrimi konusunda
evrimcilerin şu an için vermiş olduğu açıklamaların kesin olarak doğru olması dahi şart değildir, sadece olası ve akla yatkın olması yeterlidir dizayn argümanını çürütmek için. (Çünkü bu tür düzeneklerin dizayndan başka yolla da oluşabileceği gösterilmiş olacaktır bu sayede).
Teleolojik argümanın savunucularının birbaşka popüler iddiası, evrendeki kanunlar ve temel sabitler üzerinde, canlılık ve zekanın ortaya çıkmasına sebebiyet verecek şekilde ince ayar yapıldığı üzerinedir. Fakat bu da tamamen yanlı ve geçerliliği olmayan bir iddiadir. Temel sabitlerin ve doğa kanunlarının başka tür olması durumunda da bugün anladığımız anlamda olmasa bile, bir tür canlılık denebilecek türde kompleks yapıların mümkün olabileceği
matematiksel hesaplamalar yoluyla gösterilmiştir. (Bu konuda sitemizdeki Zeki Tasarım yazısını okuyunuz).
Aynı şekilde, örneğin DNA’nin rastgele ortaya çıkışının çok düşük olduğunu gösteren matematiksel hesaplamalar (Hoyle, 1981) ve Penrose’un evrenin aynen bu şekilde varolmasının olasılığının çok düşük olduğunu gösteren (10 üzeri 10 üzeri 123′te bir) hesaplar benzer şekilde teleolojik argümana kanıtlar olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Fakat sitemizdeki Zeki Tasarım yazısında da değindiğimiz gibi, bu hesaplar teleolojik argüman savunucuları tarafından çarpıtılarak kullanılmaktadır. Çünkü örneğin DNA’nin oluşumuyla ilgili hesap, DNA’nin tamamen rastlantısal olarak oluştuğunu farzeder, ki gerçekte DNA rastlantı ile doğa kanunlarının bir kombinasyonu sonucu oluşmuştur, tamamen rastlantısal değildir. Benzer şekilde
Penrose’un hesabı ise, evrenin aynen bugün bildiğimiz şekilde varolma olasılığına ait bir hesaptır, fakat evren başka bir şekilde varolsaydı canlılık diye birşey varolmayacaktı anlamına gelmemektedir.
Kısacası, şimdiye kadarki çabalarda teleolojik argümanın degişik formları canlılığın ve evrenin ardında zeka olduğunu göstermede yetersiz kalmıştır.
3 numaralı öncül
Dediğimiz gibi bu argümandaki 3 numaralı öncül de sorgulanmakta ve geçersizbulunmaktadır. Çünkü bir şeyin zeka ürünü bir tasarım olduğu gösterilse bile, bu tasarımın ardındaki zekanin kökeni ve mahiyeti konusunda kesin konuşulamaz.
Bu öncül ise, bir şeyin tasarım olduğu ve insan yapısı olmadığı
gösterildiğinde, bunu tasarlayanın semavi dinlerin Tanrı’sı olduğunu farzetmektedir.Halbuki biraz düşünüldüğünde, bu kabulun geçersiz olduğu ve bir şartlanma ürünüolduğu rahatça görülebilir. Böyle bir zekanın kökeni için sayısız olasılık akla
gelebilmektedir. (Bu konuda sitemizin yazılar sayfasındaki Evrenin Kökeni Üzerine Spekülasyonlar yazısı okunmalıdır).
Teleolojik argümana bir karşı argüman
Teleolojik argümanın geçersizliğini göstermek için geliştirilmiş bir karşı argümanı da burada veriyorum:

1) Öncül: Teleolojik argüman doğrudur.
2) Demek ki zeki bir tasarımcı mevcuttur.
3) Öncül: Bu zeki tasarımcı da teleolojik argüman kapsamındadır, çünkü zeka gerektiren birşeyi tasarlayabildiğine göre en az tasarladığı nesne kadar ya da daha fazla kompleks ve amaç sahibidir.
4) Demek ki zeki tasarımcının da bir zeki tasarımcısı olmalıdır.
5) Sonsuz bir zeki tasarımcılar zinciri mevcuttur.
6) Öncül: Sonsuz bir zeki tasarımcılar zinciri mevcut değildir, çünkü bu absürd bir düşüncedir.
7) Sonuç: Yukarıdaki üç öncülden biri yanlıştır. (Bilin bakalim hangisi?)
Ahlak Argümanı

Bu argümanın en basit biçimi şudur:

1) Eğer ahlak kuralları (kanunları) varsa, bu kanunların bir kanun koyucusu da olmalıdır.
2) Ahlak kanunları vardır.
3) Dolayısıyla, bu kanunların kanun koyucusu (Tanrı) da varolmalıdır.
Argümanın çürüklüğü büyük ihtimalle okuyan çoğu kişinin gözüne çarpacaktır. Yukarıdaki maddelerin tümü şüphe altındadır ve sorgulanır. Tanrı’sız bir etik mümkündür ve bu defalarca gösterilmiştir. Mutlak ahlaksal kuralların varolmadığı, mevcut ahlak kurallarınin insan yapısı ve yerel olduğu da pek çok
düşünür tarafından dile getirilmiştir. Ayrıca, üçüncü madde dahi saldırı altındadır, çünkü kanun koyucunun göksel dinlerin Tanrı’sı olması gerektiği de havada kalan bir iddiadir.
Ayrıca, Tanrı yoksa iyi ve kötünün tanımsız ve anlamsız olacağı, dolayısıyla Tanrı’nın olması gerektiği şeklinde dile getirilecek bir bakış açısının, felsefi bir kanıt değil, olsa olsa safça bir insani temenni olacağı da açıktır.
Bir de ahlak argümanına karşı üretilmiş bir karşı argüman da vardır ki, burada dile getirmek istiyorum. Bu karşı argüman der ki, eğer insanları iyi davranmaya, ahlaklı olmaya, kurallara uymaya, vs. iten faktör Tanrı inancı ise, bunun doğal ve beklenen sonucu, inançsızların bu kuralları inançlılara göre daha fazla yıkmaları gerektiğidir. Burada cinayet, tecavüz, hırsızlık gibi suçlardan, ya da eşcinsellik veya uyuşturucu kullanımı gibi dinler tarafından
ahlak dışı sayılan eylemlerden, hatta boşanma gibi yine dinlerin genellikle tasvip etmediği eylemlerden bahsediyoruz.
Fakat mevcut istatistikler açıkça göstermektedir ki, durum bu beklentinin tam tersidir.

- ABD’de Barna Araştırma Grubunun 1999′da yaptığı araştırmaya göre, inançlı çiftler arasındaki boşanma oranı inançsızlara göre daha fazladır.
- Hapishane istatistiklerinin gösterdiğine göre, inançlı kişilerin hapse düşme oranı, ateistlere göre 40 kez daha fazladır.
Bu son veriyi yanlış anlamayın. Bu ateistlerin sayısının inançlılardan çok daha az olmasından kaynaklanmıyor. İnançlı suçlular ile toplam inançlılar arasındaki oran ile, ateist suçlular ile toplam ateistler arasındaki oran karşılaştırılıyor. Yani sonuç açık. Ateistler yasalara daha sadık, daha ahlaklı!
Bu sonucu ilginç bulanlara, benim hiç de ilginç bulmadığımı, hatta mantıklı bulduğumu söylemeliyim. Çünkü, din genellikle ayak takımının işidir. Fakir, cahil, okumamış ve toplumun alt tabakasından olan kişiler toplumun diğer kesimlerine göre daha dindar olma eğilimindedir. (Bu da istatistiklerin gösterdiği bir gerçektir). Suçlular da daha çok bu kesimin içinden çıktığına
göre, aslında bu sonuçta şaşılacak bir taraf yoktur.
Fakat bizim bu yazıdaki maksadımız açısından konuya yaklaşırsak, tüm bunların ahlak argümanını kolayca çürüttüğünü söyleyebiliriz.

Transendental Argüman

Bu argümana göre, mantık, bilim, ahlak gibi alanlar, hatta insan bilgisinin ve tecrübesinin tüm alanları, Tanrı varolmadığı takdirde anlamsızlaşır. Hristiyan inancından farklı herhangi bir düşünce şekli, mantıksal olarak devam ettirildiğinde, imkansız ve absürd bir sonuç üretecektir, dolayısıyla, her şeyin yerli yerine oturabilmesi için, hristiyanlık ve hristiyanlığın Tanrı inancından başlanmalıdır.
Bu hristiyan teologlarin ürettiği bir argüman olduğu için, sadece ateizm için değil, hristiyanlık dışı diğer inanç sistemlerini de (budizm, islam, vs) kapsayacak şekilde kullanılmaktadır hristiyan teologlar tarafından. Dolayısıyla, müslüman bir okur kesimine, bu argümanı çürütmek için uğraşmak gerekmediğini düşünüyorum. Kendi işlerine gelmeyen bu tür konularda, gerekli çürütmeleri yıldırım hızıyla yapabilmekle ünlüdür bizim dincilerimiz.
Fakat en kısa biçimiyle söylenirse, açıktır ki bu argüman yanlı ve
dayanaksızdır. Insan bilgi ve tecrübesinin herhangi bir alanı, hristiyan inancını, hatta genel olarak Tanrı inancını gerektirmeden de yürür. Ahlaklı ateistlerin, ateist bilim adamlarının, vs. varolması zaten bunun göstergesidir. (Ya da ahlaklı müslümanların, müslüman bilim adamlarının, vs. varlığını da buna dahil edebiliriz).
Çoğunluk Argümanı

Bu argüman, çağlar boyunca insanların Tanrı’ya inandığını, bu derece geniş bir kitlenin hemfikir olduğu bir fikrin yanlış olmasının pek olası görünmediğini iddia ederek, Tanrı’nın olması gerektiği sonucuna ulaşmaya çalışır.
Elbette ki üstünde bile durulması gerekmeyecek düzeyde zayıf bir argümandır bu. Bir fikrin doğruluğu, o fikre kaç kişinin inandığı ile ilgili değildir. Galilei bir zamanlar doğruyu söyleyen tek kişiydi.
Anatole France’in bir sözü de burada tam yerine oturuyor: “Aptal bir şeyi 50milyon kişi de söylese, o hala aptal bir şeydir.”
Mükemmellik Argümanı

Zihnimizdeki mükemmellik kavramının mümkün olmasının ancak ve ancak böyle bir mükemmelliğin varolması durumunda mümkün olacağıni ifade eden bir argümandır.
Bu argümanda iki yanlış vardır. Birinciai, tanımlanan ve/veya zihinde canlandırılan herşeyin gerçek dünyada bir karşılığının olması gerektiğini farzetmesidir. Fakat dikkat ederseniz, böyle bir zorunluluk yoktur. (Noel baba, anka kuşu, efsanelerdeki tek boynuzlu at, vs. zihnimizde canlandırılabilir, fakat bu onların gerçekte varoldukları anlamına gelmez).
Bu argümandaki ikinci yanlış, döngüsel bir akıl yürütme olmasıdır. Yani ulaşmak istediği sonucu çıkış noktasında gizli içerir. Ulaşılmak istenen sonucun öncüllerde gizlendiği bu tür akıl yürütmeler, başlangıçta yola çıktıkları noktanın içerdiğinden daha fazla bilgi vermezler. Tanrı’yı varolmasını gerektirecek şekilde tanımlayıp, sonra buradan yola çıkarak Tanrı’nın varolduğunu söylemek, bir kedinin kendi kuyruğunu kovalamasındanfarksızdır. Kurulumunda böyle bir yol izlenen argümanlar, felsefi açıdan değersizdirler.

Sonsuzluk Argümanı
Sonsuzluk diye bir kavram varolduğundan ve bilinen varlıkların hiçbiri sonsuz olmadığından, bu sonsuzluğu mümkün kılan veya kendisi sonsuz olan bir varlık olmalıdır, ki bu da Tanrı’dır diye özetlenebilecek bir argümandır bu.
Fakat bu da zayıf bir argümandır. Burada da yukarıda açıkladığımız argümandaki hataya düşülmektedir. Yani döngüsel akıl yürütme. Ayrıca, Tanrı nasıl tanımlanırsa tanımlansın, bu tanım ile Tanrı’nın varolmasının gerekliliği arasında nedensel bir ilişki yoktur.
Tanık Argümanı (dinsel tecrübe, ya da mucize argümanı)

Dinsel veya mucizevi tecrübelere dayanan argümanların genel adıdır.
Bu tür argümanlarda dile getirilen tecrübeler şüpheye ve sorgulamaya açıktır. Ayrıca subjektiftirler. Kimseden, başka birinin başından geçtiği söylenen bir tecrübeye dayanarak Tanrı’nın varolduğunu kabul etmesi beklenemez.
Dinsel kişi ve kaynaklara dayalı argüman

Dinin kurucusu veya önemli şahsiyetlerinin hayatını veya dinin kutsal kitabını örnek göstererek, bunların mevcut dinin geçerliliğine ve güvenilirliğine işaret ettiğini, dolayısıyla, bu dine ait temel kavramların (Tanrı’nın varlığı gibi) doğru olması gerektiğini iddia eden bir argümandır.
Farkedileceği gibi, felsefi açıdan kanıt olacak herhangi bir tarafı yoktur. Bir dinin iyiliği, güzelliği veya bir dinsel şahsiyetin bilgeliği felsefi veya epistemolojik konularda verdikleri bilgilerin doğruluğuna işaret olamaz. Arada nedensel bir ilişki yoktur.

“Ya Varsa” argümanı
“Tanrı yoksa benim kaybedeceğim birşey yok, ama varsa inançsız birinin kaybedeceği çok şey vardır” diyen ve buna dayanarak Tanrı’nın varlığının kabul edilmesi gerektiğini söyleyen argüman.
Fakat dikkat edilirse bu da felsefi açıdan kanıt kabul edilebilecek bir argüman değildir. Çünkü karşıdakinin kendi zihninde ikna olup olmaması umursanmıyor, sadece kendisinden itaat bekleniyor. Bu argüman daha çok politik olarak yandaş toplamada işe yarayabilir, yoksa felsefi olarak ikna etmede değil. Çünkü
Tanrı’nın varolduğunu kanıtlayan bir yönü yoktur argümanın. (Zaten dikkat edilirse, argümanın amacı dahi o değildir).
Bu argüman ile ilgili olarak, sitemizin yazılar bölümündeki “Ya Varsa” yazısı okunmalıdır.
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu