Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj30.10.2010, 20:05 (UTC)    
Mesaj konusu:

link vermek yasak değilmiydi bizde böle paylaşabilirmiyiz sitemizden bölümler
______________
Dostlarım beni bilir,bende onları bilirim.Başkasının bilmesine lüzum yok!
Mesaj30.10.2010, 20:06 (UTC)    
Mesaj konusu:

arkadasimhayvan yazmış:
link vermek yasak değilmiydi bizde böle paylaşabilirmiyiz sitemizden bölümler


Evet. Wink Ancak sadece bu Kategoride...
Mesaj30.10.2010, 20:08 (UTC)    
Mesaj konusu:

başarılar.
Mesaj30.10.2010, 20:08 (UTC)    
Mesaj konusu:

bilgiliwebnet yazmış:
başarılar.


Sag ol Konyalim Razz
Mesaj30.10.2010, 20:12 (UTC)    
Mesaj konusu:

anadolulular yazmış:
bilgiliwebnet yazmış:
başarılar.


Sag ol Konyalim Razz
Laughing
Mesaj31.10.2010, 09:57 (UTC)    
Mesaj konusu:

Olmak Ya da Olmamak

Insan varolussal sahada yani zaman içindeki yasantisi boyunca bir degerler sistemi içinde yasamak zorundadir. Bu ya insan yapisi olan, sirf insani degerler sistemidir: kapitalizm, komünizm, demokrasi, oligarsi, tiranlik....... ya da ayni zamanda insanüstü olan ilahi degerler sistemidir: Islam.

Insanligin bilinen tarihine bakildiginda onun hayatini kusatan degerler sisteminin vahyi terminoloji ile söyleyecek olursak iman-küfür, tevhid-sirk, takva-fücur, hak-batil, islam-cahiliyye karsitliginda sekillendigini görürüz.

Hak ile batilin bitmek bilmez kavgasi insanlik tarihinin vazgeçilmez bir olgusu olarak günümüze, kadar gelmis, vahye muhatap olan bizleri de bir yol ayriminda tercihle bas basa birakmistir. Tercihini haktan yana yapanlar olarak su hususu hiçbir zaman göz ardi edemeyiz: Iman ettik demekle bu is bitmiyor.

Iman, varolusun duyumsanisini, beseriyet içersinde insanogluna ve insan-i kamil olma serüvenine baslamayi ifade etmektedir. Yani insan iman sayesinde hak-batil ayriminin farkina varmakta, bu tefrikten sonra tercih ile bir yol edinmekte ve tercih ettigi yolda bu süreci yasamaya baslamaktadir.

Allah'tan geldigine ve O'na dönecegine inanan kimseler için, varolusu sekillendiren, hayati anlamlandiran ve yasama hükmeden degerler sistemi Allah'in insanliga mesaji olan Kur'an-i Kerim'de ve onu insanliga teblig eden peygamberin sünnetinde ifadesini bulmaktadir.

Islami ögretinin temel kaynagi olan Kur'an'a göre insan, iman ya da küfür arasinda tercihin yaptiktan sonra sayet imani seçmisse ona sorum-luluklar yüklenmekte, yapmasi ve yapmamasi gerekenlerle muhatap kilinmaktadir.

Biz bu yazimizda olmak ya da olmamak basligi altinda Allah'in inananlara yükledigi mükellefi-yetlere deginerek, ne olmaliyiz, ne yapmaliyiz ki Allah bizden razi olsun sorusuna cevap arayacagiz.

OLMAK

1. Mü'minlerden olmak ( Yunus / 104 )
2. Müslümanlardan olmak ( Yunus / 72 )
3. Müslümanlardan ve Kur'an okuyanlardan olmak

( Neml / 91-92 )
4. Ensarullah olmak ( Saf 14 )
5. Rabbaniler olmak ( Al-i Imran / 79 )
6. Secde edenlerden olmak ( Hicr / 98 )
7. Sükredenlerden olmak ( A'raf / 144, Zümer / 66 )
8. Sadiklarla beraber olmak ( Tevbe / 119 )
9. Allah'a teslim olanlarin (müslümanlarin) öncüsü olmak ( En'am / 14, Zümer / 12 )
10. Allah için hakki ayakta tutan ve adaletle sahitlik eden kimseler olmak ( Maide / Cool
11. Insanlar üzerine sahitler olmak ( Bakara / 143, Hac / 78 )
12. Hayra çagiran, iyiligi emredip, kötülükten sakindiranlardan olmak ( Al-i Imran / 104 )
13. Kendi sahsi, ana-babasive akrabalari aleyhinde de olsa Allah rizasi için hakikate sahitlik yapan ve adaleti titizlikle gözetenlerden olmak ( Nisa / 135)

OLMAMAK

1. Ümitsizlige düsenlerden olmamak (Hicr / 55 )
2. Kafirlere arka çikanlardan olmamak ( Kasas / 86 )
3. Mücrimlere arka çikanlardan olmamak ( Kasas / 17 )
4. Cahillerden olmamak ( En'am / 35 )
5. Gafillerden olmamak ( A'raf / 105 )
6. Allah'in ayetlerini yalanlayanlardan olmamak

( Yunus / 95 )
7. Kafirlerle beraber olmamak ( Hud / 42 )
8. Hainlerden taraf olmamak ( Nisa / 105 )
9. Hz. Musa'ya eziyet edenler gibi olmamak

(Ahzab / 69 )
10. Ölçüde ve tartida eksiltenlerden olmamak

( Suara / 181 )

11. Balik sahibi (Hz. Yunus) gibi (aceleci)

olmamak ( Kalem / 48 )

12. Daha önce kendilerine kitap verilenler gibi

olmamak ( Hadid / 16 )

13. Dinleyip kulak asmadiklari halde isittik

Diyenler gibi olmamak ( Enfal / 21 )
14. Vahyin gerçekligini inkar edenlerin (kafirlerin)

Öncüsü olmamak. ( Bakara / 41 )
15. Vahyin hakikati ve Allah'tan geldigi konu-

Sunda süpheye düsenlerden olmamak ( Bakara / 147, En'am / 114, Yunus / 94 )
16. Kendilerine apaçik deliller geldikten sonra parçalanip ayriliga düsenler gibi olmamak (Al-i Imran / 105 )
17. Kafirler gibi ve bir de savasa gidip sehid olan kimseler için "egen bizim yanimizda kalsalardi ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmamak

( Al-i Imran / 156 )
18. Allah'tan baskasina ilahlik yakistiranlardan (müsriklerden) olmamak (En'am / 14, Yunus / 105, Kasas / 87, Rum / 31 )
19. Çalim satmak insanlara gösteris yapmak ve insanlari Allah yolundan alikoymak için harekete geçenler gibi olmamak (Enfal / 47 )
20. Allah'i unutan ve bu yüzden de Allah'in kendilerini unuttugu kimseler gibi olmamak ( Hasr / 19)



Bu çalisma Arapça'daki olusu ifade eden (kane) fiilinin kur'an'daki emir ve nehiy kipleri nazar-i dikkate alinarak hazirlanmistir. Tahmin edilecegi üzere Kur'an-i Kerim'de kisiye nasil olmasi gerektigini bildiren ayetler yukaridakilerle sinirli degildir.



Kaynak: Ümit Doganay, Yürüyüs Üniversite Dergisi, Sayi 3, Nisan-Mayis 1999
Mesaj31.10.2010, 09:59 (UTC)    
Mesaj konusu:

FIKRE ITIBAR EDILMESI IÇIN ‘IMAN’ LAZIM!

Nida Dergisi – Ekim 2007



Türk toplumunun, genel olarak ‘fikir üretme’ noktasinda çok parlak bir sabikasinin olmadigi söylenegelmistir. Bu durumun, bugün böyle oldugu gibi, geçmiste de pek farkli olmadigina dair yaygin bir kanaat vardir. Özellikle Arap kavminin gösterdigi performansla yapilan kiyaslamalarda, Türklerin üretkenliginin ‘tali’ boyutta oldugu siklikla dillendirilmektedir. Buna göre, temel Islami ilimler de dahil olmak üzere, Türkler, orijinal eserler verememisler; sadece ‘uygulayici’ olabilmislerdir. Peki bu yaklasim dogru mudur? Ya da bu degerlendirme ne oranda isabetlidir?

Öncelikle ifade edilmelidir ki, bu konuda, ‘kavim’ bazinda bir degerlendirme yapmaktan kaçinmak gerekir. Çünkü eger herhangi bir kavim, düsünce veya eylem noktasinda baska kavimlere göre daha performansli ise, bunun asli nedeni, o kavmin kendine özgü vasiflari degil, ‘performans’i etkileyen faktörlerdir. Bunlarin basinda da ‘bilinçli yönelimler’ gelir. Inanç sistemleri, ideolojiler, dinler vs. bu kapsama girer. ‘Altyapi’ olarak ifade edilen faktörler ise, belirleyici degil, etkendirler. Ekonomik ve sosyal faktörler bu kapsama girerler. Bir baska ifadeyle, kavimlerin performansini, onlarin kavmi özellikleri veya ‘altyapi’ faktörleri degil, bilinçli tercihlerin ürünü olan ‘çalismalari’ (yani sa’yleri) belirler. Odaklanilmasi gereken nokta da burasidir.

Bu baglamda, Arap kavmi ile Türk kavmi arasinda bir kisa degerlendirme yapmak mümkündür. Eger Araplar, Islam’in yayilisi sürecinde iyi bir performans sergilemislerse, bunun basit izahi, hiç kuskusuz Islam’dir. Islam’in bu kavmin performansini ‘top’ noktaya çikarmis olmasiyladir ki, Araplar, Islami ilimlerin yani sira, ilmin diger dallarinda da, o dönemin en ‘performansli’ kavmi olmuslardir. Fakat bu, onlarin Arap olmasi hasebiyle degil; bu performansi gösteren kavim olmalari nedeniyledir. Yani, rahatlikla: “Islam olmasaydi, Araplar o dönemin ‘süper gücü’ olamazlardi” da denilebilir. Bu noktada Ibn-i Haldun’un teorisinin (veya benzeri ‘asabiyetçi’ teorilerin) isabetli olmadigini söylemek gerekmektedir. Araplar’in performansini, Kureys’in ‘asabiyet’inin belirledigini iddia eden Ibn-i Haldun, aslinda ciddi bir yanilgi içerisindedir. Çünkü, bu asabiyet belirleyici olsaydi, Islam’dan önce de Araplar’in ayni performansi göstermesi gerekirdi ki, tarih bunun böyle olmadigini yazmaktadir. Dogrusu, Kureyslileri bir araya toplayan seyin, Kureys’in asabiyeti degil, Islam oldugudur. Islam sayesinde, daginik Kureys kabileleri birlik olmuslar (Ali Imran: 103) ve daha sonra da birkaç asir süren ‘küresel güç’ pozisyonunu elde edebilmislerdir. Fakat yine Islami hassasiyetin giderek zayiflamasi sonucu (Maide: 54), bu pozisyonlarini kaybetmislerdir. Araplar’in yerini ise, daha sonralari Türkler almistir. Önceleri Mevali statüsünde Araplarin hizmetinde bulunan Türkler, Miladi 10. asirdan sonra sergiledikleri performansla üstünlügü ele geçirmislerdir. Fakat bu da, Türklerin Türklüklerinden kaynaklanan bir sey degildir. Müslüman olduktan sonra gösterdikleri performans, onlari bu pozisyona tasimistir. Ve sanildigi gibi, Türkler, o dönemden sonra, sadece ‘uygulayici’ pozisyonunda olmamislar, ‘fikir üreten’ sahsiyetler de yetistirmislerdir.

Ancak burada kavimleri yaristirici bir yaklasimdan sakinmak gerekir. Yapilmasi gereken, bir dönem Araplar arasindan büyük isimler çikarken, bu isimlerin daha sonra niçin Türkler arasindan (veya baska kavimler arasindan) çiktigi sorusuna cevap bulmaktir. Bilindigi gibi ilk dönem ilim merkezleri, Basra, Kufe, Hicaz, Yemen, Bagdat gibi Arap sehirleri iken, daha sonra Dogu illeri (yani Türk illeri) önem kazanmis ve Semerkant, Taskent, Buhara gibi merkezler ilmi performans sergilemislerdir. Farabi, Ibni Sina ve Biruni gibi ilim adamlari da bu merkezlerde yetismislerdir. Ilim merkezlerinin tarihsel dönemler içerisinde yer degistirmesinin nedeni, yine kavimlerin gösterdikleri ‘performansla’ alakalidir. Bu ise öncelikle, ideolojik yönelimin ortaya çikardigi ‘içsel dinamizm’in sonucudur. Bir kavim bu dinamizmini kaybetmeye basladiginda, mutlaka o boslugu bir baska kavim doldurur. Yeni gelen kavim de, bu yeni pozisyonunu, esas itibariyla, kendi ‘çalismasi’nin sonucu olarak elde eder.

‘Çalisma’nin (sa’yin) belirleyiciligi hususunda alti çizilmesi gereken bir diger nokta da, ‘yönelimde istikrar’dir. Malum oldugu üzere, medeniyetlerin olusma (ve çöküs) süreçleri insan ömrüyle sinirli degildir. Bir medeniyetin mücessem bir varlik olarak ortaya çikisi dahi, birkaç nesil alabilmektedir. Bu noktada, “belirli bir hedefe dogru kitlesel yönelim” önemlidir. Bu yönelim sonucunda, kavimler içerisinde, ilmin her alaninda önemli ve seçkin sahsiyetler çikacaktir. Yönelim kitlesel degil de ‘bireysel’ nitelikte ise, bu, o kavmin performansinin düsük oldugunu gösterir. Böylesi kavimler, tarihte iz birakici isler yapamamislardir. Peki bu yönelimi saglayacak olan sey nedir? Bu önemli sorunun cevabini, ilmi yetkinlik, örgütlülük, dayanisma bilinci vs. gibi kavramlarda aramak mümkündür, ancak daha merkezi bir kavram vardir ki, asil cevap oradadir. Bu kavram, ‘iman’dir. Hepimizin bildigi “inaniyorsaniz, üstünsünüz” (Ali Imran: 139) ayetini de bu çerçevede anlamak gerekir. Ameli ortaya çikaran sey, ‘iman’dir. Pratigi, teori belirler. Sa’yin kökeninde de, saglam bir inanç vardir. Dünya tarihinde, bütün büyük isler basarmis kisiler, yaptiklari ise inanan kisilerdir. Ve inanç saglam oldugunda, o inancin insa ettigi bina da saglam olur.

Inancin saglamligi ise, elbette ki ‘ilm’ ile baglantilidir. Sahih ve saglam bir ‘ilm’ temeline dayali olmayan hiçbir inanç binasi, uzun süre ayakta kalamaz. Dogrudur, batil inançlarla da, insan eylemlerini yönlendirmek mümkündür. Fakat bu ilanihaye devam edemez. Denilebilir ki, Hiristiyanlar, Budistler, Yahudiler (ve tabii ki Modern Seküler Bati Uygarligi) yüzlerce yil batil inançlariyla yasamislar ve devletler (hatta medeniyetler) dahi kurabilmislerdir. Evet, bu inançlarin sahipleri de bina yapmislardir; fakat burada önemli olan, bu binalarin, sert rüzgar karsisinda dayanip-dayanamadiklaridir. Bu inançlarin hiç biri, ‘ilm’ kriteri karsisinda tutunamamistir. “Insanlarin çogunun iman edenlerden olmayisi” vakiasi (Ra’d:1), imanin hakk olusu gerçegini degistirmez. Hakk, hakikat oldugunu her yerde ispatlayacak güçtedir. Hakk yoksa, batil vardir. Fakat “Hakk geldiginde, batil zail olur” (Isra: 81).

Bu genel ilkeler çerçevesinden baktigimizda, Türklerin bugünkü performanslarinin niçin ‘düsük’ oldugunu açiklamak da kolaylasmaktadir. Demek ki Türkler, bugün ‘geregince’ (yani Ali Imran:139. ayetin istedigi manada) ‘iman’ etmemektedirler. Etselerdi, bu iman, onlarin düsünce alaninda da baska alanlarda da performanslarina yansirdi. Demek ki bugün Türklerin ‘yönelimi’ baska yerleredir. Ve bu yerler, onlari ‘üstün’ kilacak yerler degildir! Daha açik bir ifadeyle, bugün Türkler, tarihte kendilerini ‘seçkin’ bir pozisyona oturtan asil degerlerinden uzaklasmislardir. Diger Müslüman kavimler gibi, onlar da, modern degerlerin kurtariciligina inandirilmislardir. Osmanli Devleti’nin son yüzyilinda Osmanli aydininin zihni, Batili kavramlarla sekillenmistir. Cumhuriyet, bu sekillenmenin üzerine kurulmustur. Modern Bati’nin degerleri ise, Türklerin gelenekten getirdikleri degerlerle uyumsuzluk göstermektedir. Bu uyumsuzlugu ‘sentez’le gidermenin ise imkani yoktur. Burada bir ideolojik (veya ‘dini’) tercih yapilmak durumundadir. Ya Modernite tercih edilecek ya da gelenekten tevarüs edilen degerlere baglilik devam edecektir. Dönemin bütün (Müslim, gayr-i Müslim) kavimleri gibi, Türklerin seçkinleri/elitleri de, agirlikli olarak moderniteyi tercih etmisler ve böylece modernite, ‘düsünsel üstünlügü’ ele geçirmistir. Ardindan da, dogal olarak, modernitenin politik kurumlari, Osmanli bakiyesi topraklarda tesis olunmustur. Bu yönelim, kaçinilmaz sonucunu nasil verdiyse, simdi yeniden Islam’a dogru bir yönelim için de ayni yolun izlenmesi gerekmektedir. Yani önce ‘zihinlerde bir inkilap’ gerekmektedir. Bu inkilabi saglayacak olan sey ise, temelde ‘ilm’dir. Yani ‘ilmde yetkinlik’tir. Bugün, Müslümanlar olarak bizim asli eksigimiz budur. Bu noktadaki eksikliklerimizi giderebilirsek, “nefsinde olani degistiren kavim” (Ra’d:11) olma yolunda temel ve asli adimi atmis oluruz. Iste o zaman, ‘kitlesel yönelim’ de tedricen baslayacaktir. Çünkü kitleler, temelde ‘güce’ meyillidirler. Maddi gücü doguran ise, temelde ‘ideolojik’ güçtür. Medeniyetler, güçlerini ‘haklilik’larindan aldiklarini iddia ederler. Bu, bosuna degildir. Çünkü gücün mesruiyet kaynagi, ‘hak’li olmak, ‘hakikat üzere olmak’tir. Digeri, kaba güçtür ve ömrü de pek uzun olmaz. Iste bu yüzden, Müslümanlar, bugün ‘hak’ üzere olmayi önemsemelidirler. Bunun tek yolu da, ‘ilm’ üzere olmaktir.

Türkiye’de fikre deger verilmiyor mu? Bunun nedeni, ekonomik sikintilar, geleneksel etkiler, siyasal baskilar vs. degildir. Türkiye’de bir ‘yönelim’ eksikligi vardir. Insanlar, manipülasyonlarla ‘gafillestirilmistir.’ Bu gaflet uykusundan uyanmak için, ‘güçlü’ bir sese ihtiyaç vardir. Ve bu ‘güçlülük’ biliniz ki, ‘ilimde derinlesmektir.’

Mesaj31.10.2010, 10:01 (UTC)    
Mesaj konusu:

Sizde Bir Iz Birakin...!

Arkadaslar, dostlar, üyeler Razz
Sizde sitemizdeki Ziyaretci Defterine yazi yazarak bir iz birakabilirsiniz...

Arrow http://anadolulular.tr.gg/Ziyaretci-Defteri.htm
Mesaj31.10.2010, 18:00 (UTC)    
Mesaj konusu:

Mavi Marmara'nın düşündürdükleri

Birey ve toplum olarak yaptığınız bir eylem risk taşıyorsa o eylem amacına ulaşıp sonuna varıncaya kadar acaba bu işin sonu ne olacak diye düşünürsünüz. Duruma göre tedirgin olursunuz. Çünkü risk denilen şey, hem kazanma ve hem de kaybetmeyi içinde bulundurur. Kazanmak iyi, kaybetmek ise kötü bir şeydir.

Bakkaldan bir kilo şeker, fırından bir ekmek, çarşıdan bir çorap almak birer eylemdir. Bir yerden ev almak bir eylemdir. Evlenmek de bir eylemdir. Mesela evlenmek çarşıdan çorap almaya ya da ev almaya benzer mi? Evlenme işi diğerlerine göre biraz daha fazla risk taşımaz mı? Aynı işi yapan iki firmanın birleşmeleri, iki ülkenin birbirlerinin içişlerine veya dışişlerine şu ya da bu şekilde müdahale etmeleri hep riskli işlerdir. İşte her yönüyle ne olduğunu tam bilemediğimiz Mavi Marmara eylemi de bir ülkenin başka bir ülkenin işine el atma gibi bir anlam taşıdığı için tabii ki, çok riskli bir iştir. Burada taraflar Türkiye ve İsrail olunca iş daha da riskli hale gelir. Onun için de Mavi Marmara düşündürür. Halk düşünür, vatandaş düşünür, hükümet düşünür, asker düşünür ve sivil düşünür.

Bir kişi olsun, toplum veya devlet olsun bir işe başlarken o işi yaptığımız takdirde bunun ne getirip ne götüreceğini iyi hesap etmek gerekir. Hatta bundan önce bu işi yapmak için dini, ahlaki, insani, siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan şartların uygun olup olmadığını çok iyi kontrol etmek lazımdır. Çünkü riskli olaylar çok yönlü olduğu gibi aynı zamanda yan tesirleri de bulunur.

İşte bizce Mavi Marmara olayı çok riskli, çok yönlü, hatta çok amaçlı, siyasi, ekonomik, psikolojik, hatta pedagojik ve kültürel neticeler doğurabilecek olan bir eylemdir. Eğer siz buna sadece insani yardım amaçlı bir hareket gözüyle bakarsanız İsrail’in bu kadar insanı öldürmesi sebebiyle üzülür, canınız sıkılır ve gerçekten rahatsız olursunuz. Fakat yıllardır baskı altında, ekonomik siyasi ve kültürel baskı altında tutulmuş, adeta kendi kimliğinden edilmiş bir ülkenin, yavaş yavaş kendisine gelmesi ve etrafta olan bitenlerden haberdar olması ve artık ben de varım, bu bölgede ben de itibarlı bir duruma gelmeliyim demesinden daha doğal hiçbir şey olamaz. İşte Mavi Marmara olayı bize göre budur. Her şey rağmen inşallah Türkiye bu Yahudi-Hıristiyan kıskacından kurtularak kendi kendine olup dünya coğrafyasında yeni bir siyaset anlayışı yeni bir toplum ve yeni bir ekonomi anlayışı ve uygulaması ile yolunu tayin edip ileriye doğru gidecektir.

Bizim şu anda bir asistanımız, ismini vermek istemiyorum, dil, din ve kültür hakkında bir süre araştırmalarda bulunak İsrail’de bulunuyor. Dün kendisiyle konuştuk, Mavi Marmara olayının akisleri nasıl diye sorduğumda bunlar kendilerini haklı göstermek için dünya medyasına verilmek üzere 15 milyar dolar para ayırdılar, dedi. Hâkime rüşvet vermekle medyaya rüşvet vermek arasında ne fark var? Haksız oldukları halde mahkemede haklı çıkmak için hâkimlere rüşvet verenler ne ise haksızlık yaptığını ve zulüm yaptığını, masum insanları öldürerek cinayet işlediğini bildiği halde haksız olduğunu bildiği halde dünya medyasına rüşvet vererek insanlık kamuoyunda imaj düzeltmek isteyen İsrail, rüşvete dayanan İsrail şunu bilsin ki, İsrail mevsimi yavaş yavaş geçmekte, dünün kapıları kapanmakta ve yeni kapılar açılmaktadır.

ABD bundan bir zaman öncesine kadar Türkiye’yi % 90 kontrol altında tutuyor idiyse, eğer bu kontrol bugün % 60 a gerilediyse Türkiye meydana gelen boşlukta inisiyatifini kullanmak zorundadır. Bu iş sadece sivil toplum kuruluşlarına dayandırılamaz. Bu mesele yalnız HAMAS meselesi ya da İHH meselesi de değildir. Bu zulme karşı durma meselesidir. İnsanların ve devletlerin iyi kötü, adil zalim, insani ve gayri insani kısımları vardır. Aslında dünyadaki tüm iyi, adil ve insani olan kişi, toplum ve devletler bu zalim, kötü ve gayri insani olan İsrail’e karşı çıkmalı ve bu devletle ilişkilerini kesmelidir. Çünkü iyi olan herkes ve her toplum elinden gediği kadar kötülerin kötülüklerine engel olur.

İnsanlar hayvanlar gibi değildir; insanlarda kuvvet haktadır. Başka bir ifade ile haklı olan kuvvetlidir. Hayvanlarda ise kuvvetli olan haklıdır. Hz. Peygamber’in yerine devlet başkanı seçilen Ebu Bekir ilk nutkunda bu konuda şöyle demişti: “İçinizde zayıf olan, hakkını alıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. İçinizde kuvvetli olan ise ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır.” Hak ve hukuka inanmayanlar, sözleri, beyanatları ve yazılarıyla İsrail’in yanında yer alabilirler. Fakat hakkı bilen ve onu kabul eden, hukuku tanıyan ve ona saygılı olan tüm insanların duygu ve düşünceleriyle, dua ve niyazlarıyla her türlü güç ve kuvvetleriyle FİLİSTİNLİLERİN HAMAS’IN, İHH’NIN ve MAVİ MARMARA’NIN yanında olduklarını ve İsrail’e karşı durduklarına inanıyorum.

İsrail büyük sermayenin sahibi olduğu için ekonomiyi kullanarak bütün dünyayı sömürdüğü gibi, komşuları olan Arapları da bütün haklarını ellerinden alarak onları çaresizliğe mahkûm etmiştir, onları işsiz aşsız ve ilaçsız bırakmıştır. İsrail’in işlediği bu zulümlere insanım diyen hiçbir kimse göz yumamaz.

Netice olarak Mavi Marmara’nın uzun vadede Türkiye’ye İslam âlemine ve hatta İsrail’e bile çok faydalar getireceğine inandığımı ifade ederken bu konuda hizmeti geçen tüm kurum ve kuruluşlara kişi, dernek ve cemiyetlere destek verdiğimi bildirmek istiyorum. Bu işler yeni bir dünyanın, insani bir dünyanın ve kuvvete değil hakka dayanan bir dünyanın geleceğini ve hatta geliyor olduğunu gösteren ayak seslerinden başka bir şey değildir. Çalışanlara başarılar diliyorum.

Osman Eskicioğlu
Mesaj31.10.2010, 18:07 (UTC)    
Mesaj konusu:

Başarılar moderatörümüz.! Mr. Green
______________

Bilgisayarfareleri'ne teşekkürler!
Mesaj31.10.2010, 18:14 (UTC)    
Mesaj konusu:

nurcin-ozer yazmış:
Başarılar moderatörümüz.! Mr. Green


Sag olun üyemiz Razz
Mesaj31.10.2010, 18:28 (UTC)    
Mesaj konusu:

anadolulular yazmış:
nurcin-ozer yazmış:
Başarılar moderatörümüz.! Mr. Green


Sag olun üyemiz Razz




DVery HappyD efendimiz Smile)
______________
Mesaj04.11.2010, 20:55 (UTC)    
Mesaj konusu:

LITVANYALI TATAR MÜSLÜMANLAR

Islâm tarihi nice ilginç tecellilerle doludur. Bunlardan en çarpici olanlarindan biri de, Islâm topraklarini tarihin pek sahit olmadigi bir vahsetle istila eden Mogol ve Tatarlarin hikayesidir. Onlar sel gibi geldiler, yaktilar, yiktilar, öldürdüler, ama en sonunda eridiler; barisa, huzura, yani Islâm'a teslim oldular. Çogu Anadolu'da kaldi. Bir kismi ise müslüman bir devlet oldu.



Orta Asya bozkirlarindan çikmis bir millettiler. Stepleri astilar, dünyanin en büyük, en güçlü ordularini dize getirdiler. Imparatorluklari haritadan sildiler, muhtesem kültür ve medeniyet eserlerini yok ettiler. Etrafi baglik bahçelik saraylari bir çöl, biçimsiz bir toprak yigini haline getirdiler. Engellenemediler.



Karsi konulamayan bu sel, Islâm alemince bir musibet kabul edilmis, sineye çekilmisti. Mescitler dahil bütün mukaddes mekânlar, bütün kitaplar bu beladan nasibini almisti.



Müslümanlar binbir türlü hakarete maruz kalmisti. Islâm'in övünç kaynagi, ulema yatagi, ilim menbai sehirler sanki yok olmuscasina tahrip edilmis, ahalisi ya öldürülmüs veya hayvan sürüsü gibi sürülüp götürülmüstü. Islâm tarihçilerinin yazamadigi, yazmak istemedigi cinayetler islenmis, benzeri görülmedik korkunç ve akil almaz olaylar yasanmisti.



Gün geldi, Islâm bu harabeler üzerinde yine yükseldi. Mabetlerine hakaret eden, sehirlerini yikan, mensuplarini katleden vahsileri tek basina teslim aldi. Samanizm, Budizm ve Hiristiyanlik arasinda gidip gelen bu milletin çogu müslüman oldu.



Mogollari ve Tatarlari bir bayrak altinda toplayarak dünyanin tanidigi en acimasiz isgal ve istilalardan birini baslatan Cengiz Han öldügünde, Bozkir gelenegince hanedanin ortak mali sayilan topraklari ogullari arasinda paylastirildi. Bu paylasimda bati topraklari Batu Han'a düsmüstü. Batu'nun devleti Altinordu ( Altinorda ) Devleti olarak anilir. “Orda”, Mogolca çadir, otag anlamina gelir.



Volga boylarinda bir müslüman devlet



Hülagu'nun Bagdat'i istila ederek Abbasi Hilafeti'ne son verdigi, Mogol mezalimine yeni zulümler ekledigi esnada, Karadeniz'in kuzey kiyilarinda Altinordu tahtina oturan (1256) Berke Han (Berke Ogul, Berkâ , Berkây , Börke diye de anilir) Islâm'i benimsemisti.



Hayatini bir müslüman olarak sürdüren ve öyle ölen bu hükümdarin ordusunun da tamami müslüman askerlerden meydana gelmekteydi. Süvarileri yanlarinda birer seccade tasir, yürüyüs halinde iken vakit girer girmez hemen attan inerek namazlarini eda ederlerdi. Askerlerinden hiçbiri agzina bir damla bile içki koymazdi. O dönemde alkol komasina girerek ölen Mogol hanlarinin bulundugu düsünülürse, bu durum ayri bir önem arzeder . Berke Han'in meclisinde büyük müfessirler, muhaddisler ve fakihler bulunur, sarayda ulum-u diniyyeye dair münazaralar yapilirdi.



Altinordu halkinin büyük çogunlugunu, 10. yüzyildan itibaren müslüman olan çesitli Türk boylari meydana getiriyordu. Yönetimi Mogollarda olan bu hanlik, Berke Han'in Islâm'a girisiyle birlikte tam anlamiyla bir müslüman devlet kimligine bürünmüstü.



Tatarlar Litvanya'da



Berke Han, saltanatinin ilk yillarinda batida Galiçya'da ayaklanan Kral Daniel'in isyanini bastirdi. Ardindan da Litvanya ve Polonya'nin fethine baslayarak Saint Dorniez Kalesi'ni tahrip etti. Krakov Kalesi ile daha baska bazi kaleleri de ele geçirdi.



Iste Litvanya topraklari ile müslümanlarin tanisikligi o zaman iyice pekisti.



Fakat Berke Han, batiya yönelik fetihlerini maalesef sürdüremedi. Ilhanlilar'la düstügü anlasmazlik onu degil, belki de Islâm'in Litvanya'ya , Polonya'ya ve Macaristan'a tam anlamiyla yerlesmesini engellemisti.



1360-1380 yillari arasinda Altinordu devletinin iç karisikliklarindan faydalanan Litvanya Dukaligi önce bagimsizligini ilan etti, sonra da topraklarini genisletmeye basladi.



Tatarlarin Altinordu tahtini elde etmek için birbiriyle savastigi dönemlerde olaylarin durulmamasindan bikan halk, huzur dolu bir hayatin özlemi içinde Litvan topraklarina göçüyorlardi. Iste bunlar, daha önce Altinordu hanligi topragi olan bu diyara yerlesmis Tatarlara katildilar. Ilk yerlesim bölgeleri Vilnius , Trakai - Kozaklaru , Keturiasdesimt Totoriu köyleri idi.



Tatarlar savastan yilmislardi ama askerlikten, dolayisiyla savastan ve mücadeleden kaçamamislardi. Litvan dükler, savunmalarini garantiye almak için onlari genelde kalelere, sinirlara ve sehirlerin etrafindaki ates hattina yerlestirmislerdi.



16. yüzyil baslarinda Minsk ve Ostrog'da Tatar topluluklari olustu. 16. yüzyilda Litvanya'da 3-4 bin Tatar bulundugu tahmin edilmektedir. 1631 yilinda Litvanya'daki Tatarlarin gerçek sayisini tespit etmek amaciyla bir sayim yapilmisti. Bu sayimda Tatarlarin en büyük yerlesim birimlerinin Trakai (225 hane), Vilnius (169 hane), Asmenos (135 hane) bölgeleri oldugu tespit edilmistir.



Ne yazik ki Tatarlar huzur bulmak için geldikleri Litvanya'da özledikleri huzuru bulamadilar. Birkaç kez yer degistirmek zorunda kaldilar. Litvanya ile Polonya'nin birbirinden ayrilmasindan sonra yasadiklari topraklarin büyük bir kismi da Rusya'ya geçmisti. 20. Yüzyil baslarinda, I. Dünya Savasi'ndan sonra Tatar köyleri üç degisik ülkeye Litvanya , Polonya ve BeloRusya'ya dagilmis durumda idi. 1935'te Polonya'da 5500, BeloRusya'da 2500 ve Litvanya'da 1000 Tatar yasamaktaydi.



Litvanya Tatarlarinin soyu Türk ve Mogol kabilelerine dayanir. Litvanya'ya degisik çaglarda degisik bölgelerden, Altinordu , Kirim ve öteki hanliklardan gelmislerdir.



Litvanya camileri



Bilinen kayitlara göre Litvanya'da ilk cami 15. yüzyilda insa edilmistir. Camilerin çogu baskent Vilnius'tadir . Müslümanlar, 17. ve 19. yüzyillarda yasadiklari yerleri terk etmek zorunda kaldiklari için, eski yerlesim yerlerindeki camileri, köyleri, kasabalari harap olmustur.



Litvanyali Tatarlarin camileri ahsaptan insa edilmis gayet basit ve sade, diger Islâm ülkelerindeki camilerden biraz farkli mimaride ibadethanelerdir. Mahalli ustalarca insa edildigi için yöresel özellikler tasir. Elbette bu her zaman böyle degildir. Nitekim Minsk Camii'ni Orta Asya'daki diger Türk camilerinden ayirmak imkansizdir. Bu cami, Buhara ve Semerkand , Maveraünnehir , Horasan, Harizm gibi müslüman bölgelerin üslubunu andiran muhtesem güzellikteki mimari yapisiyla göz oksamakta, insanin içini isitip isitmaktadir .



Bugün 120 Tatar'in yasadigi Nemezis'in de 17. yüzyilin sonunda bir camisi vardi. Fakat bu cami tahrip edilmistir. Onun yerine 1904'te de yeniden bir cami insa edilmistir. Nemezis Camii yerlesimin tam ortasinda yer alir. Eski ve yeni mezarliklar da cami ile yan yanadir.



Litvanya'daki en eski yerlesim birimlerinden biri de Vilnius bölgesindeki Keturiasdesimt Totoriu köyüdür. Simdi bu köyde 130 Tatar yasamaktadir. Keturiasdesimt Totoriu Köyü Camii'nden ilk defa 1558'de söz edilmistir. Litvanya'daki en eski camilerden birisidir. Hâlâ hizmet vermektedir.



Bir de Alytus yakinlarindaki Raiziai köyü vardir. Eskiden beri bu köy Litvanyali Tatarlarin bölge merkezi konumundadir. Raiziai Camii'nin 14. yüzyil baslarinda insa olundugu sanilmaktadir. Hâlâ ayaktadir. Bazori köyü yakininda bir cami daha vardir. 1686'da minberi sökülüp Raiziai Camii'ne tasinmistir. Bu anit minber, 300 yildir Raiziai Camii'ni süslemektedir.



Ayrica 1930'da Büyük Dük Vytautas'in ölümünün 500. yildönümü anisina Kaunas sehrinde bir cami insa olunmustur.



Litvanyali Tatar toplumuna da cemaat adi verilmektedir. Cemaat, mollasini (resmi unvani imam) ve müezzini kendisi seçer. Ölüm, dogum ve evlilik arsivlerini de molla muhafaza eder.



Litvanya Tatarlarinin bugünü



20. asirda Rusya tarafindan dagitilmis olan Tatar toplumu, degisik dernek ve cemiyetler çerçevesinde yeniden bir araya gelmistir. 1925'te yeniden tesis ettikleri müftülük kurumu, Ikinci Dünya Savasi ve ardindan gelen sebeplerle islerligini kaybetmis, ancak 1998'de tekrar çalismaya baslamistir.



20. asrin sonunda Baltik ülkelerinde faaliyete geçen müslümanlar bagimsizlik düsüncesini tekrar gündeme getirmislerdir. Su anda Litvanya'da , Vilnius , Nemezis , Keturiasdesimt Totoriu , Kaunas , Raiziai sehirlerinde 5 adet dinî cemiyet faaliyet göstermektedir.



1988, Litvanyali Tatarlarin kendine geldigi yildir. Litvan -Tatar Kültür Muhiti yeniden kurulmus, daha sonra Vilnius Tatar Din Grubu kurulmustur. Litvanyali Tatarlarin diger bir kurulusu da, Litvanyali Tatarlar Birligi adini tasir. Tatarlar, 1995'te Litvanyali Tatarlar adinda bir gazete çikarmaya baslamislardir.



1989 resmi sayim sonuçlarina göre Litvanya'da 5188 Tatar yasamaktadir.



Bugünlerde Tatarlar kültürel faaliyetlere agirlik vermislerdir. Kutlamalar, toplantilar, seminerler, yaz kamplari düzenlemekte; müzik ve folklor ekipleri olusturmaktadirlar. Egitime özel ilgi göstermekte olan Tatar cemiyeti, dis ülkelerdeki Tatar gruplariyla ortak çalismalar yürütmektedir.



Nemezis'te Tatar çocuklarinin Islâm'in temel ilkelerini, Türkçe'yi ve Kur'an'i ögrendikleri bir ortaögrenim okulu bulunmaktadir. 1991'den beri de Vilnius'ta Pazar günleri bir Tatar okulu açilmaktadir. Tatarlar bu okulda Tatarca ve Türkçe'nin yani sira, tarihi ve dinî bilgiler almaktadirlar. Her yil birçok ögrenci de Türkiye'ye gelmektedir.



Litvanyali Tatarlar, 1997 yilinda Litvanya topraklarina yerlesmelerinin 600. yili anisina bir kutlama düzenlediler. Litvan Bilim Akademisi tarafindan “ Litvanya'daki Tatarlarin ve Kirimlilarin Dünü ve Yarini” basligi altinda bir Tatar sergisi açildi. Litvan Milli Müzesi de, “ Litvanya'daki Müslümanlar ve Tatarlar” adi altinda bir organizasyon gerçeklestirildi ve bir sergi düzenlendi. Litvanya cumhurbaskaninin, basbakaninin, bakanlarin, parlamento üyelerinin katildigi bir resmi merasimde Tatar ve Kirim Cemiyetlerinin birçok seçkin üyesine, nisanlar ve madalyalar takildi. Litvanya Merkez Bankasi da 600. yil anisina özel paralar basti.



Sovyetler Birligi döneminde kara günlerini yasayan müslümanlar , artik daha hürler. Gün geçtikçe artan faaliyetlerle de gelecege yönelik umutlari artiyor.





Hiç yabanci degiller



Litvanyali Tatarlar ahlâkli, serefli, dürüst ve inançli insanlardir. Onlar için en degerli varlik, kültürlerini ve milliyetlerini korumalarini saglayan dinleridir. Inançta Sünnî, amelde Hanefî'dirler.



Arapça eski eserleri bir hazine gibi korurlar. Her Tatar ailesinde en azindan eski eser türünden bir dinî kitap bulunur ve nesilden nesile emanet edilir. Belo -Rusça veya Polonyaca mealleriyle birlikte yazilmis çok degerli Kur'an nüshalari mevcuttur. Tefsir kitaplari da onlar için essiz ve önemli kitaplardir.



Tatarlar, kitap kelimesini daha çok Arapça kitaplar için kullanirlar. Bu eserler Islâm adabina dair eserlerdir.



Ilk Tatar kitabi, 1830'da Vilnius'ta basilan Juzef (Yusuf) Sobolevski'nin “Muhammed Dini'nin veya Islâm Dini'nin, Kur'an ve Sünnet ilkelerinin Açiklanmasi” adli eseridir. Ilk Kur'an meali de 1858'de Varsova'da A. Novalecki tarafindan basilmistir. 1926'da Arapça'nin temel kurallarini içeren bir metin kitabiyla bir siyer kitabi yayinlanmistir.



Tatarlar, yeni dogan çocuklarinin sag kulagina ezan, sol kulagina kamet okumasi için eve bir hoca çagirir ve akrabalarla konu komsuyu davet ederler.



Evlilik törenleri ise maalesef hiristiyan evlilik törenlerine benzer.



Cenaze defin islemleri eski usullerce sürdürülmektedir ve hiristiyanlarinkinden farklidir. Mutlaka devir, yani iskat-i salât ve savm islemi gerçeklestirilir.



Mezarliklar genelde cami kenarlarinda olup, mezar veya zirec olarak adlandirilir. Mezara iki tas dikilmelidir. Daha büyük olani cenazenin bas ucuna, daha küçük olani da ayak ucuna. Mezar taslarina Arapça, Polonyaca ve Belo -Rusça yazilar yazar, Islâm sembolleri islerler.



Litvanyali Tatarlar atalarina saygi gösterirler. Mezarlarina bakar ve bazilarinin (türbe) mistik özellikler tasidigina inanirlar. Litvanyalilar arasinda, Tatar mezarlarinin kutsal ve çignenmemesi gereken yerler olduguna dair birçok keramet anlatilir. Bunlarin en ünlüsü, Lovitshli mürsid Kuntus'un türbesiyle alakali olandir. Hâlâ pek çok Tatar müslüman , mübarek günlerde bu mezari ziyaret eder.

alintidir...
Mesaj05.11.2010, 11:27 (UTC)    
Mesaj konusu:

anadolulular yazmış:
Sizde Bir Iz Birakin...!

Arkadaslar, dostlar, üyeler Razz
Sizde sitemizdeki Ziyaretci Defterine yazi yazarak bir iz birakabilirsiniz...

Arrow http://anadolulular.tr.gg/Ziyaretci-Defteri.htm

Tabiki. Smile
______________
-Kul der ki; "İşlerimi halledip, Rabbime yöneleyim."
Rabbi der ki; "Bana yönelin, işlerinizi halledeyim."
Mesaj05.11.2010, 22:00 (UTC)    
Mesaj konusu:

Arkadaslar 10.11.2010 Tarihinde 3.Yasimiza giriyoruz...!
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu