Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj25.07.2008, 17:44 (UTC)    
Mesaj konusu: Web Tasarimcilarina Tavsiyeler.

Merhaba arkadaslar.Burada daha kaliteli siteler yapmaniz icin oneriler sunacagim.
Onerilerin kisinlikle dogru oldugunu soylemem imkansizAma faydali olacagina inaniyorum.

Butun webmaster arkadaslara basarilar dilerim.
______________
Mesaj25.07.2008, 17:49 (UTC)    
Mesaj konusu:

Sitenizin yapmasi gereken 10 sey

Websiteniz asagidaki listeledigim 10 seyi yapamiyorsa bir kez daha websitenizin icerigine, tasarımina, kullanabilirligine ve erişebilirligine bir goz atmaniz gerekir. 2005 yilinda modern bir zamanda yasiyoruz ve websitenizin bu zamana ayak uydurmasi gerekiyor:

Taze icerik (blogs, CMS vb.)
Efektif haber, duyuru ve bilgi veris yontemi (rss, atom vb.)
Icerigin (haber, duyuru, icerik vb.) alternatif methodlar ile kullanıcıya ulasmasi (email, RSS vb.)
Modern ikaz ve duyuru yontemleri (pings, email ikazlari vb.)
Websitenizide kullanıcılarin goruslerini belirtebilecegi bir bolum (blog yorumlari, forum vb.)
Hiz ve kod optimizasyonu (CSS, XHTML vb.)
Kullanimi kolay bir menu
Akilli sistemden sisteme iletisim (XML, SOAP vb.)
Akilli ve akil verici hata mesajlari
Yormayan kullanıcı destegi

Belki yukarida okudugunuz bircok teknik kelime size birsey ifade etmeyebilir ama artik sitenizin sizin icin calismasi gerekiyor, sizde siteniz icin. Bu isin zor degil, akilci olmasi gerekiyor. Her gecen gun, binlerce kullanıcı, bilgi almak, bilgi vermek, alisveris, bankacilik islemleri icin internette baglaniyor. Sizin websiteniz onlara hitap etmiyor ya da edemiyor ise websiteniz basariz milyonlarca siteden biri olmaktan oteye gitmeyecektir. Artik bir takim web stratejilerini adapte edip uygulamaya gecmenin sirasi.
______________
Mesaj25.07.2008, 17:52 (UTC)    
Mesaj konusu:

Saatte 90 km Hızla Okumak


Bilgi çağında, bilişim sektöründe çalışıyoruz. Yaptığımız iş, bilginin yönetimi, bilginin transferi, bilginin sunumu ile ilgili. Yaptığınız işe hangi ismi koyarsanız koyun, bu gerçeği değiştiremezsiniz. Tasarımcı bilginin, verinin, içeriğin sunumu ile uğraşırken, yazılımcı bunların hangi işlemler sonucu erişebileceğine karar veriyor. Tabi ki en basit, en genel tanımıyla. Ne yaparsak yapalım, işimiz web ile ilişkili ise, işimiz içerikle, bilgi ile veri ile ilişkili.

Son 20 yıl içinde üretilen bilgi, son 5000 yıl içinde üretilen bilginin toplamından bile daha fazla hale geldi. O kadar ki Amerika'da ki New York Times gazetesinin hafta sonu versiyonu içindeki bilgiler, 17. yüzyılda yaşayan bir kişinin hayatı boyunca beyninde tuttuğu ve öğrendiği bilgi miktarından bile fazla. Ve bu bilgi üretimi, bu bilgi miktarı her 4 yılda bir kendini ikiye katlıyor. Ve bu gelişmelere, bir de Moore Kanunları altında gelişen ve kendini her yıl ikiye katlayan bilgisayar gücü ve ucuzlayan fiyatları da katarsak, bulunduğumuz dönemde, bilginin en iyi şekilde idare edilme ihtiyacı; doğru bilgiye, doğru zaman ve doğru yerde ulaşmanın önemini sanırım daha iyi anlayabiliriz. Öylesine ki, bu konu, hiç bir zaman, hiç bir asır içinde, bulunduğumuz bu dönem kadar önemli olmamıştı.

Sitenize gelen ziyaretçilerin büyük bir çoğunluğunun bir hedefi var. Bu hedef siteden siteye değişebilir. Bir ziyaretçi bir siteye yeni çıkmış bir kanun hakkında bilgi almak için, bir ürün hakkında bilgi almak, fiyat karşılaştırmak için ya da bir üniversite başvuru formunu doldurmak için gelebilir. Yani hedefler ayrı olmasına rağmen, özünde, ziyaretçi, çoğu zaman sitenize, sunduğunuz "bilgiyi" almak için gelir. Bir başka değişle, sizin sunduğunuz ve ziyaretçinin aradığı "bilgiyi" almak için gelir. Web tasarımı ile uğraşanlar "Content is King" (İçerik Kraldır!) deyişini iyi bilirler. Sitenizin amacı, ziyaretçilerin aradığı "bilgiyi" sunmaktır. Hani dilimizde bir söylem vardır, bir resim, bin söze bedeldir diye. Doğru olabilir fakat bazı tasarımcılar, bu söze o kadar güvenip, inanıyor ki, bin sözü, bir resim ile anlatmaya çalışıyor her tasarımda, her sitede. İçeriği susturup, grafiklerin sesini sonuna kadar açıyorlar.

Bilginin, içeriğin tasarımı, bir websitesindeki görsel güzelliğin, görsel gelişimin tasarımı kadar zahmetli, detay ve özen gerektiren bir işlemdir. Web için içerik yazmaya zaman ayırın! Sitenizdeki inandırıcılığı ve interaktiviteyi sağlayacak en önemli araçlardan biridir içerik. (İçerik konusunun, yöreselleştirme kanadıyla ilgili, eDünya bir yazı yazdı bugün. Okumanızı tavsiye ederim.)

Web için içerik yazmaya zaman ayırın diyorum çünkü web içeriği, geleneksel gazete, kitap, dergi içerik yazımından çok farklı çünkü web kullanıcıları, bir websitesinde bulunan yazıları okumak yerine tarayıp, süzmeyi tercih ediyorlar. Kullanıcının gözleri, sitenize geliş amaçlarındaki hedeflere uyacak, ulaşmalarını sağlayacak ateşleyici kelimeleri arıyor hemen.

Arabanızdasınız. Bulunduğunuz şehirden, bilmediğiniz başka bir şehre doğru yol almaktasınız. Otoyolda hangi levhalar sizin dikkatinizi çeker? Gördüğünüz her levhayı, her yazıyı okuyor musunuz? Yoksa gitmek istediğiniz şehre ulaşmanıza yardım edecek kelimeleri, isimleri mi tarıyorsunuz levhalarda? Diyelim ki yolunuzun üzerinde olmayan başka şehirlerin isimlerini gördünüz levhalarda. Kaç kilometre kaldığını okuyor musunuz bu şehirlere? Ya da çok önemli mi bu bilgi sizin için? Fakat gideceğiniz şehrin ya da yolunuzun üzerinde olan diğer şehirlerin ismini görürseniz, kaç kilometre kaldığını, hangi çıkışa dönüş yapmanız gerektiğiniz okumaya başlarsınız hemen. Hem de saatte 90 km hızla giderken.

Web kullanıcıları da çok farklı değil. Saatte 90 km hızla, sitenizden gelip geçiyorlar. Eğer siteniz onların yolu üzerindeyse yani onlara sunduğunuz bilgi, onların istediği bilgi ise kullanıcıların dikkatini çekip, onları başka sayfalara, ürün detaylarına ve şanslı iseniz satın alım aşamasına kadar çekebilirsiniz. Bunu sağlayabilmek için, ateşleyici kelimeleri onlara sunmak, web için içerik hazırlamak, saatte 90 km hızla giden web kullanıcılarının sitenizi satırı satırına okumadığını anlamak gerekir.

Fakat hangi kelimeler ateşleyici kelimeler? Aysel Teyze için "indirim" kelimesi tıklamayı gerektirirken, Hakan Bey "kalite" kelimesine önem veriyor. Peki ya Faruk Bey'e ne demeli? Faruk Bey için ateşleyici kelime "başkaları bu ürüne bayıldı" kelimesi. Peki hangi kelime "ateşleyici kelime" o halde?

Kullanıcı senaryolarınıza hitap eden kelimeleri seçmeye çalısın. Hangi kelimeler, onların tıklama kemiğini gıdıklıyor? Hangi ateşleyici kelimeler, onlarda satın alma dürtüsü uyandırıyor? Hangi dili seçerseniz seçin, bu dil, şirket içinde kullandığınız dil olmamalı. Kimse "RT 455" ya da "FR 640 Silver" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor sitenizde. Tabi ki eğer siz ürünlerinizi yalnızca şirket çalışanlarına satmayı planlamıyorsanız!
______________
Mesaj08.08.2008, 18:42 (UTC)    
Mesaj konusu:

ADSENSE REKLAM YAYİNCİLARİ! OKUYUN DAHA FAZLA KAZANİN


Google reklamlarını hazırlarken, reklamlar içindeki renklerin, sitenizin renk paleti ile birebir uyumlu olmasına dikkat edin. Özellikle arkaplan ve link renkleri.
Google reklamlarını sitenizin içine direk olarak harmanlayın. Reklamları içeriğin dışarısına taşımak ya da farklı görünmesi yerine, reklamları, içeriğin içine gömün.
Sitenize gelen kullanıcıların bir çoğu, sitenizi, onların akıllarında oluşan bir "hedef" ile arama sonuçları sayesinde buluyor. Sunduğunuz içerik onların hedeflerini karşılamıyorsa, karşılayan başka bir siteye gideceklerdir. Bu nedenle, sitenizde sizin içeriğin vermediği fakat kullanıcının hedefini karşılama ihtimali yüksek diğer sitelerden oluşan "bağlantı birimleri" kullanın.
Google reklamlarını, sitenizin en üst kısmına ya da sağ sütuna koymayın. Birçok kullanıcı, sitenize bir hedef ile geliyor ve bu hedefi, onlara sunduğunuz içerikte arıyor. Bu nedenle kullanıcılar, çoğu zaman sitenizin üst ve sağ kısmını neredeyse tamamen görmezlikten geliyor.
Eski ve geleneksel web reklamlarına birçok kullanıcı alıştı ve bunları görmezden gelme konusunda uzmanlaştı. Web, yazılı medya. Onlara tekst içeren reklamlar verin. Banner, resimli afiş türü reklamlardan uzaklaşın.
"Hedef reklam, hedef reklam, hedef reklam"… Sitenize kimler geliyor? Hedef kitleniz, okurlarınız ne ile ilgileniyor? Acaba sitenize, yeni çıkan PlayStation oyunu hakkında bilgi almak isteyen 15 yaşındaki bir okur "ev sobaları" reklamı ile ilgilenir mi? Elinizden geldiğince sitenizde çıkan reklamları gözden geçirip, hedef kitlenize uymadığını düşündüğünüz reklamları, Google reklamların "Rekabetçi Reklam Filtresi" yoluyla filtreleyin.
Google reklamın size verdiği Kanallar aracını ve MyBlogLog sitesini ya da diğer istatistik sitelerini kullanarak, sitenize koyduğunuz hangi reklamın, ne kadar başarılı olduğunu takip edin, ölçün.
Değişiklik yapmaktan çekinmeyin! Yukarıdaki araçlardan aldığınız sonuçların yardımıyla, sitenizde değişiklik yaparak, sitenizde yer alan reklamların başarısını test edin, yeniden değiştirip, yeniden test edin.
Sitenizin ana amacı reklam geliri sağlamak değil, kullanıcıların geliş amaçlarına ve geliş hedeflerine yardımcı olmak olmalı. Sitenizi, reklam sirkine döndürmeyin! Reklamlarınızı gözlemleyin, test edin ama ana isiniz olan kullanıcı memnuniyetini ana hedef olmaktan çıkarmayın.
Dünyadaki en başarılı ilk 5 şirketten biri olan Google'u ve çoğu doktora ve mastır derecesine sahip olan çalışanlarını aptal yerine koymayın! Yani hile yapmayın!
______________
Mesaj31.08.2008, 15:06 (UTC)    
Mesaj konusu:

mehmet doğan anlatiyor...


13 gün önce, blogumun Not Defteri kısmında, İngilizce bir yazı yazdım ve yine 13 gün önce bu yazıyı, Digg.com sitesine ekledim. Sonuc… 5-6 kişi bu yazıya oy verdi ve kısa zaman içinde unutuldu. Zaten Digg.com'da ilk 15 dakika içinde 50-60 arasında oy almazsanız, yazınıza verdiğiniz link, kısa zamanda unutulup giden binlerce yazıdan biri haline geliyor.

Fakat oy verenlerden bir kişi, yazıyı alıp, StumbleUpon sitesine ekledi. Orada linki gören başka bir kişi ise (Rusya'dan bir kişi), yazıyı, kendi bloguna ekledi. Bu blogun okurları ise, bu yazıyı bircok popüler Rusça site içinde yayınladı. Buradaki yazı, Rusya'dan ilk önce Romanya'ya, oradan Almanya'ya ve daha sonra Amerika'ya kadar yayıldı ve USA Today gibi, Amerika'nın en popüler gazetesinde sinema ile ilgili köşe yazısı yazan Whitney Matheson'a kadar ulaştı. 27 Şubat ayında, bahsettiğim yazı, bir anda 4-5 bin arasında ziyaretçi toplamaya başladı ve en sonunda dünyanın en çok ziyaret edilen 36. sitesinin ana sayfasında yer aldı ve olanlar oldu. Sitem son 24 saat içinde 22.000 kişi tarafından ziyaret edildi. Malcolm Gladwell'in kulakları çınlasın. Maven, Connectors, Salesman derken, meşhur Metcalfe'in kanunu yararlanır oldu yazdığım yazı.

Peki size bütün bunları niye anlatıyorum? 13 gün önce öldüğüne inandığım bir içerik, 13 gün sonra mezarından hortladı ve bir anda ilgi görmeye başladı. İnternet geleneksel iletişimden çok farklı. Neyin, nasıl gelişeceği, neyin tutulup, neyin sizi ön plana çıkarıp, çıkaramayacağı konusunda elimizde çok az kontrol var. İnternet, kontrol edemediğimiz, kontrolün başkalarının elinde olduğu bir medya. Yani bu işin intraneti, portalı, aman yalnızca birkaç kişi görürü yok. Bunun 13 günü, silinmesi, yok edilmesi, unutulması yok. Bunu anlamayan, bunu kavrayamayan birçok şirket ve o şirketin aptal pazarlama ve iletişim "uzmanları" her geçen gün yaptıkları hatalarla bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırıyor. Yazdıklarımın sinema ile ilgili olduğunu unutun. Benim yukarıda bahsettiğim yazının, ünlü bir lokantanın kötü hizmeti ile ilgili olduğunu düşünün bir an. Bir şirketin yarattığı kötü bir müşteri deneyimi olduğunu düşünün ve o şirketin iletişim uzmanlarının bu konunun 13 gün önce unutulduğunu düşündüğünü varsayın. Aynen, Walmart'ın, sanki iki müşterisi kişisel blog açmış, Walmart'dan bahsediyormuş gibi, olumlu kullanıcı deneyimini, profesyonel pazarlamaçıların ağzıyla satmaya çalışması ve bunu ortaya çıkmasındaki şirket için çok büyük güven kaybının oluştuğu süreçte olduğu gibi. Chevy Tahoe'nun viral pazarlamayı anladığını sanıp, interneti küçümsediği daha da kötüsü anlamadığı gibi. Aynı şeyi Sony şirketi, Playstation için denedi, yakalandı ve siteyi kapattı ama yalanları ağızdan ağıza dolaşmaya başlıyor. Türkiye'nin şirket blogu, aboneliği iptal etmek için dert yakınan bir okuruna "sahtekar" dedi ve isim vererek bunu yayınladı ve yanlışını anlayınca yazıyı sildi ama benim gibi bir okurun, bir müşterinin tüm güvenini kaybettiğini, yazıyı okuduğunu hiç düşünmedi ve yaptıkları hata işte burada yayınlanıyor. Volkswagen şirketi, bu şirketi seven, gönül veren iki müşterinin zaman harcayıp, ürettiği bir viral video için onlara dava açtı. Mentos-Pepsi viral videosuna Mentos kol kucak açarken, Pepsi "umurumda bile değil" dedi. İnternet'i ve yeni müşteri modelini anlamayan, ahh bu aptal pazarlamacılar, ahmak şirketler.

WOMM, Viral pazarlama kelimeleri ile ağzının suyu akan, kabiliyetsiz ve bilgisiz pazarlamacılar, Internet'i iletişim platformu olarak görmektense, ticari bir araç olarak görüyor. WOMM konferanslarına gidip, defterine yazdığı iki üç not, birkaç örnek ile, olayın anlamını kavramadan sahte, içten olmayan kampanyalar başlatıyor. Yeni müşteri yaratmak için, WOMM'un en önemli kısmı olan sahip olduğu müşterilerin deneyimini unuttular. WOMM ve viral pazarlama bir bölümün, belirli bir kişinin yaptığı iş değil, şirketin misyonundan çıkan bir sonuçtur. Öğrenilecek birşey değil, vizyon sahibi şirketin işleyiş şeklidir. Viral pazarlama için, siz, yalnızca müşterilerinizin eline araç verebilirsiniz. Bu araç, kaliteli müşteri deneyimi olabilir; yaptıkları hatayı anlayan ve özür dilemesini bilen güven kazandırıcı bir CEO'nun YouTube videosu ya da dizüstü bilgisayarının pili yüzünden bilgisayarı yanan bir müşterinin cep telefonu ile çektiği bir foto olabilir. Kontrol sizin elinizde değil!

Şirket blogları nerede diye yazdım. 2 yıl oldu. Nerede şirket blogları? Ya müşterilerin görmemesine yönelik (ahh, interneti anlamayan basiretsiz pazarlamacılar ve iletişim uzmanları) şekilde kurulmuş, şifrelerin arkasında ya da "biz şimdi blog açarsak önüne gelen sitede kötü şeyler yazabilecek" diye korkan, halbuki bunun hem şirket hem de müşteri ile olumlu bir ilişki kurmak için büyük bir fırsat olduğunu anlamayanların örümcek ağlı kafasının arkasında! Acaba ürününüzden, şirketinizden pek memnun olmayan bir müşteriyi nerede görmek istersiniz? Cevap verebileceğiniz, kişisel iletişim ve ilişki kurabileceğiniz kendi blogunuzda mı yoksa başkalarının blogunda, sitesinde, sizin hakkında yazı yazarken mi?

Artık, o aptal, duygu içermeyen, gereksiz, anlamsız içeriğiniz ile Internet'i kirletmeyi bırakın! Kimse sizin CEO'nuzun nerede doğduğu, HR'ın başına kim geldiği ile ilgilenmiyor. Koyduğunuz içeriği, silmekle bu işi hallettiğinizi de düşünmeyi sakın. Hem sanal toplumu hem de yeni müşteri modelini küçümsemiş olursunuz. Ama en önemlisi, eğer, ürettiğiniz işlerde, okurlarınıza, nefreti, sevgiyi, hırsı, tartışma, paylaşma isteğini, aşkı, acımayı, gülmeyi, kızgınlığı, ağlamayı, incinmeyi, küsmeyi yani herhangi bir duyguyu hissettiremiyor, bu duyguları, sitenizdeki metinlere, içeriğe, kampanyanıza, hizmetinize taşıyamıyorsanız, zamanınızı boşa harcıyorsunuz demektir. Eğer, birilerine, yazdıklarınızla, ürettiklerinizle, kurduğunuz iletişim ile herhangi bir şey hissettiremiyorsanız, yanlış iştesiniz demektir. Bir şeyler hissediyor musunuz?

kaynak:altiustutasarim.com
______________
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu