Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj15.08.2009, 01:09 (UTC)    
Mesaj konusu:

paylasım için tsk
______________



Mesaj15.08.2009, 07:37 (UTC)    
Mesaj konusu:

antispamteam yazmış:
Allah ya da Tanrı neden "baba" olarak görülür?..
bunun en büyük sebebi bütün dinlerin erkek otoritesi üstüne kurulu olmasından kaynaklanmaktadır, çünkü birisi kalkıp bana şu dini getiren kadındır, kadın peygamber vardır diyemez..
ve din adı altında, bakın dikkatinizi çekiyorum İslamiyet değil "DİN", kadınların üzerinde erkek faşizmi uygulanmış, kadın bir pislik olarak görülmüştür. Bunun en büyük örneklerinden birini de geçen hep birlikte gördük oyuncak bebekten tahrik oluyordu.. Bu tamamen o kişinin sapıklığıdır..
Oyuncağı geçtim yani eğer canlı bir kadının sadece "saçından" tahrik olan bir erkek varsa bu tamamen onun sapıklığıdır, zaten bir sapığı da hiçbir din "iyi kul" olarak görmemektedir..
bunu doğu ülkelerde maalesef üzülerek izlemekteyiz. Recm cezası altında "insan"lara yapılan işkence ve vahşetin durumu gözler önünde sergilenmektedir..
hatta size bir olay anlatayım, adamın biri bir kıza tecavüz ediyor "zina"dan dolayı kızı 5,6 erkek soyuyor öldürene kadar dövüyor..
halbuki din kadının mahrem yerlerinin gizlenmesi gerektiğini söylüyor, insana zarar verilmemesi gerektiğini söylüyor ancak din onlar için önemli değil çünkü recm cezasıyla el de kesiliyor, toprağa gömüp insanlar taşlanıyor da ki özellikle kadınlar.. bu arada bu siyaset değil bu toplumsal bir gerçektir!
din adı altında yüz yıllardır erkek faşizmi kadına dayatılmıştır, ee adam haliyle baba diyor.. Bugün inanan ya da inanmayan herkes, -kimse kendini kandırmasın-, Tanrı'yı erkek olarak hayal etmiştir en azından çocukken.. Siz bir kadın Tanrı düşünebiliyor musunuz hayır, ama erkeğe gelince evet..
bir başka kapı açayım. İnsanların tamamı Tanrı’nın yarattığı varlıklar ise Tanrı’ya anne ya da baba demenin çok büyük bir günah olarak sayılmasının tutar bir yanı yoktur. Ben Tanrı baba diye severim, bir başkası Tanrı ana bu neyi değiştirir YÜREKTEN inandıktan sonra..
dogmalara, donmuş ve kalıplaşmış kurallara inanmayı bırakın lütfen her şey yürekte başlar ve her şey yürekte biter.. din budur..


dediklerin tamamen doğru kardeşim.
işte en büyük kayıp bu : herkes kafayı bi noktaya odaklıyo.
halbuki sen tanrını nası hayal ettiysen öyle düşünmende sakınca olmamalı.
gerçekten dogmalarla dolu insanların kafası.
bu çoğu dinin her alanında var aslında.
namaz kılarken sağına baksan soluna bksan kabul olmayacak.
halbuki bu senin ibadetinse sen nası daha yakın hissediyorsan tanrıya öyle davranmak deil midir mantık.
aynı şekilde düşündüğümüzde islam diniyle beraber pek çok din bu noktada kaybeder: insanı kendi haliyle kabullenmiyor din dediklerimiz..
insanı insan olarak kabul etmeyen, iki tarafın da istemesine rağmen yapılan cinselliği zina olarak görüp insandışı muameleler yaptıran hiç bir dine akıllı bir insan inanmaz.
Bana göre gerçek din öncelikle kendini farketmekten başlar.
insan hiç bir varlığın kulu olamaz. Bilimin işte bu böyledir diye kanıtladığı şeyleri bile işine gelmeyince yok sayarak sadece bir kitapta yazdığı için ışıktan yapılmış kanatlı varlıklara inananlar böyle dinlere de inanıyor işte.
şu dünyaya bir bakın:
bugüne kadar kaç tane varlık dünyanın kaderi üzerinde değişiklik yapabilmiş.
hangisi aklını kullanarak bişeyler üretebilmiş.
bu ne demek yaratıcılık yalnızca insanlarda.
ama kendinin dışında bir yaratıcı uydurup da ondan bişeyler beklemek sadece aptallığın ifadesidir benim düşüncemde.
bunları türk toplumunda açık açık söylersen, ertesi gün taşlanarak öldürülme ihtimalin vardır, bazı etnik grupların saldırısına uğrarsın. hiç bir zaman farklı düşünen insana saygı yoktur bizim ülkemizde. herkes gibi düşünüyorsan geç, yoksa git başka kapı bul.
doğar doğmaz nüfusa dini: islam şeklinde geçiyoruz. süper bişey XD.
sanki küçük bebek islamı tercih etmiş.
doğar doğmaz gelen anne baba ve toplumun yönlendirmesiyle en baştan çoook yanlış şekilde başlamış oluyor. halbuki her amelenin yapabileceği bir iş değil çocuk yetiştirmek. çocuk demek yeni bir insan demek. onu kendi kafandakilere göre yönlendiremezsin. onun gerçek bir birey ve insan olmasını istiyorsan onun kendi doğrularını bulmasını sağlamalısın.
Ayrıca dünyada hemen her yerde, çocuklara direk ailenin ve toplumun inancı neyse o yerleştirilir. ve hepsi bu inancın en doğru, diğerlerinin ise kesinlikle bişeyler kaybettiğini ve bir şekilde kendilerinin üstün çıkacaklarını düşünür.
bu örneğin türk toplumuna birebir uygulanabildiğini görebilirsiniz.
bu sadece toplumun kendi egosunu beslemesi ve tek doğru olarak kendini görmesidir. akıllı insanlar bunları görebilir. tek doğru müslümanlık mı ?
hiç sanmıyorum.
bu cümleyi kurduğunda bile cins cins bakarlar. herkes tek tip olmalı bu toplumda bunlara göre. imkansızdır bu. bu gibi saçma dinlerin beklentisi budur. herkes koyun gibi olmalı. herkes tek tip olmalı....
______________

Mesaj15.08.2009, 07:56 (UTC)    
Mesaj konusu:

ve gizliilimlerin de söylediği gibi bu tartışmaların sonu yoktur. islamın en doğru din olduğu yine islamın ibaresidir. diğer dinler de aynı şekilde.
______________

Mesaj15.08.2009, 08:33 (UTC)    
Mesaj konusu:

süper bişey güzel bilgilendirme ben bunu zaten bi süre düşnüp yanlış olduğunu anlamıştım demiyodum ama şimdi iyice onayladım sağol
Mesaj15.08.2009, 08:44 (UTC)    
Mesaj konusu:

şirk koşmak denilen yani Tanrı'yla eşit hale getirmek..
İslamiyet'e bakılacak olursa bu büyük günahtır ancak siz babanızı o yarattığı için Tanrı olarak görüyorsanız bu sizin yeni bir din oluşturduğunuz anlamına gelir..
konuyla bağlayacak olursak ben diyorum ki Tanrı ile babanızı bir tutun, eşit görün demiyorum bu zaten dediğim gibi İslamiyet'e uymamaktadır..
ben neden baba dendiğini ve bunun çokta yanlış olmadığını anlatmak istemiştim..
ve onun, bunun, şunun değil insanın yüreğindekinin gerçek olduğunu..


gizliilimler yazmış:
Konu, inançlar meselesi olunca, bu tür tartışmaların asla bir sonu / sonucu olmayacaktır. Çünkü hiç kimse, hiç kimsenin fikrini değiştiremez. Bu forumsa, bu tür tartışmaların yeri hiç değil. Çünkü bunu kaldırabilecek donanımı yok. Ama güzel olan, HER FİKİRDEN, HER DÜNYA GÖRÜŞÜNDEN insanların burada bir araya gelmiş olması.

Bu tartışmalardan TEK BİR DOĞRU çıkmayacaktır. Çünkü herşey, inançlar meselesidir ve hiç kimsenin SEN BU KONUDA YANLIŞ DÜŞÜNÜYORSUN deme hakkı / özgürlüğü yoktur. Çünkü bu, karşınızdaki insanın inanç ve fikir özgürlüğünü tahakküm altına almaya çalışmaktır. O zaman söylenecek söz, SEN BU KONUDA BÖYLE İNANIYORSUNDUR. Yani "Senin inancın sana, benim inancım bana."

Herkes konuya, kendi inanç dürbünüyle bakar. Bir Yahudi, Tevrat'ın; bir Hıristiyan hem Tevrat hem de İncil'in, Müslüman'sa -Tevrat ve İncil'e inandığı, ama Tevrat ve İncil'in Kuran'ı Kerim'le birlikte hükmünün feshedildiği sebebiyle sadece - Kuran'ın dürbünü / bakış açısıyla bakar.

Bir Yahudi için Üzeyir, Tanrı'nın oğludur ve bu şekilde inanır. Ama Tevrat'ta "Seni Mısır'dan çıakran Rab benim. Ben, KISKANÇ BİR TANRIYIM. Başka Tanrılara tapmıyacaksın diye Yahudiliğin bu kolu eleştirilir. " Bir Hıristiyan, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğuna, ve Tanrı kavramının teslis (üçlü birlik, BABA-OĞUL-KUTSAL RUH) ile ifade edildiğine inanır. Fakat Hz. İsa'yı veledullah değil; İbnullah olarak tanımalr. Yani fiziksel bir birleşmeden değil; MANEVİ BİR OĞULLUK olduğuna, İsa'nın SÖZ olduğuna ve başlangıçta Tanrı ile birlikte olduğuna, BABA-OĞUL ilişkisinin sadece bu tür MANEVİ bir ilişki olduguna değinir. İslam'sa hem maddi hem de manevi olarak Baba kavramını reddeder. Ama farklı mezhep kolları, İsrailiyat'ın etkisiyle bu kavramları Eski ve Yeni Ahit'ten kendi inaçlarına taşımıştır.

Sonuç olarak, isteyen, istediği şekilde inanır. Kimsenin de niye böyle inanıyorsun, gerçeği budur diye yargılama hakkı yoktur. Çünkü din, İNANÇ meselesidir. İsteyen, istediği şeye istediği gibi İNANABİLİR ve hiç kimsenin de buna karışmaya / müdahele etmeye hakkı yoktur. Bu kısır tartışmaların varacağı yer, sadece koca bir hiçtir ve bu tartışmaları devam ettirmenin de hiç bir anlamı yoktur.


tartışmak konu ne olursa olsun gereklidir..
tartışmadaki amaç sadece haklı çıkmak da değildir..
tartışırken kendi bildiklerini kat kat geliştirebilirsin, çünkü karşıdaki haklı çıkmak için sürekli açık nokta ararken sende sağlam yazıp açık nokta bularak tartışmayı sürdürürsün, karşıdaki o konu hakkında bilmediğin bir noktadan bahseder günlerce onu araştırıp sonra yazarsın cevabını bu şekilde zaten insan kendini geliştirir; hayatın her noktasında vardır bu, herkes kendi doğrularını doğru kabul eder zaten doğru olan da budur başkalarının doğruları olmadığı sürece..
tartışmadaki ikinci amaç ise tartışma katılmayıp ama okuyan kişilerin kendi düşüncelerine uyan kişinin bildiklerini, ne şekilde savunma yaptığını görerek kendini ileride böyle bir tartışmanın ortasında bulduğunda bunları tartışma cümlelerine kaynak olarak kullanabilir..
yani sonuç iki tartışan arasında değil, okuyanlar arasında da verilebilir..
ki başka kişilerde tartışmaya katılarak bu konudaki bilgi birikimini sunarak hem kendi düşünce ve fikirlerini özgürce paylaşmış olur hem de o konu hakkında bilgisi olmayan bir kişinin araştırma yapmasına yol açar..
ki bence tartışmadaki asıl ve en büyük amaç bu olmalıdır..
ha şimdi "bu forum kaldırır mı?" konusuna gelince küfür edilmediği genel saygı kurallarına uyulduğu sürece katılım çok olmamasına rağmen tartışılabilir..
ki zaten teknik destek bu serbest bölgenin yakında kapatacağını belirtmişti; ben de "hangisi daha güzel" anketlerinden çok, kültürel değerlerimizin tartışılmasından yanayım..
yani din, dil, sosyal yapı, kaybettiğimiz değerler gibi..
ve bunları siyasetle değil düzgün bir toplum olma bilinciyle yapılmasından yanayım; ama buna kaç kişi katılır orası tartışılır tabi..
bu arada dinin sadece yürekten "İNANMAK" olduğu konusunda hemfikiriz..


ua1905ua yazmış:
yazmiyim diyorum ama gerektiyini de düsünüyorum..
antispamteam@ kardesin dediyini anliyamiyorsunuz arkadaslar ya anlamiyorsunuz yada onun su cümleyi sarf etiyi icin üstüne gidiyorsunuz

Alıntı:
baş örtüsünden kasıtın bana bütün vücudu örtmek olduğuna dair bir tane ayet gösterin forumu bırakıp gideyim

antispamteam2 dediyi sey hic bir ayete bir bayanin komple vücutunu kapatacak diye birsey gecmiyor gercek budur
konuyu bastan beri takip ediyorum tatliya baglanir diye umuyorum ama hayla konu farkli yönlere cekliyor
antispamteam@ dediyi sudur dinimizde bir bayanin basörtü takma sekli söyle olmasi gerekir örnek olarak din´mize (islam) düsgün olan emine erdogan hanim efendinin resminden örnek verecem


ikinci örnegim alta verecegim resimde gördügünüz gibi olacaktir ve bu sekil basörtü takilacak diye kutsal kitabimiz kurani kerimde gecmiyor

antispamteam@ söylemek istedigi bu arkadaslar
ben avukatlik filan yapmiyorum konuyu bastan beri takip ediyorum ben antispamteam ne demek istedigini anladim ama bazi degerli kardeslerimiz tam olarak ne demek istedigini anliyamadi Razz
umarim simdi antispamteam ne demek istedigini anlamisinizdir Smile
sevgiler saygilar


teşekkürler dostum resimli anlatım gerekiyor galiba Razz
ya bu sadece en küçük örnek öyle resimler var ki birçok internet kullanıcısı zaten bu resimlere ulaşmış, günlük hayatta da görmüştür..
işte siyaset olur diye fazla girmek istemiyorum, ana tema üstünde yoğunlaşmaya çalışıyorum..
çünkü dar kıyafetle üstüne makyaj yapıp kafayı kapayan ve kendine Müslüman diyen çok büyük bir topluluk var da bunları bu konuda pek de tartışmak istemedim açıkçası..


csstore yazmış:
dediklerin tamamen doğru kardeşim.
işte en büyük kayıp bu : herkes kafayı bi noktaya odaklıyo.
halbuki sen tanrını nası hayal ettiysen öyle düşünmende sakınca olmamalı.
gerçekten dogmalarla dolu insanların kafası.
bu çoğu dinin her alanında var aslında.
namaz kılarken sağına baksan soluna bksan kabul olmayacak.
halbuki bu senin ibadetinse sen nası daha yakın hissediyorsan tanrıya öyle davranmak deil midir mantık.
aynı şekilde düşündüğümüzde islam diniyle beraber pek çok din bu noktada kaybeder: insanı kendi haliyle kabullenmiyor din dediklerimiz..
insanı insan olarak kabul etmeyen, iki tarafın da istemesine rağmen yapılan cinselliği zina olarak görüp insandışı muameleler yaptıran hiç bir dine akıllı bir insan inanmaz.
Bana göre gerçek din öncelikle kendini farketmekten başlar.
insan hiç bir varlığın kulu olamaz. Bilimin işte bu böyledir diye kanıtladığı şeyleri bile işine gelmeyince yok sayarak sadece bir kitapta yazdığı için ışıktan yapılmış kanatlı varlıklara inananlar böyle dinlere de inanıyor işte.
şu dünyaya bir bakın:
bugüne kadar kaç tane varlık dünyanın kaderi üzerinde değişiklik yapabilmiş.
hangisi aklını kullanarak bişeyler üretebilmiş.
bu ne demek yaratıcılık yalnızca insanlarda.
ama kendinin dışında bir yaratıcı uydurup da ondan bişeyler beklemek sadece aptallığın ifadesidir benim düşüncemde.
bunları türk toplumunda açık açık söylersen, ertesi gün taşlanarak öldürülme ihtimalin vardır, bazı etnik grupların saldırısına uğrarsın. hiç bir zaman farklı düşünen insana saygı yoktur bizim ülkemizde. herkes gibi düşünüyorsan geç, yoksa git başka kapı bul.
doğar doğmaz nüfusa dini: islam şeklinde geçiyoruz. süper bişey XD.
sanki küçük bebek islamı tercih etmiş.
doğar doğmaz gelen anne baba ve toplumun yönlendirmesiyle en baştan çoook yanlış şekilde başlamış oluyor. halbuki her amelenin yapabileceği bir iş değil çocuk yetiştirmek. çocuk demek yeni bir insan demek. onu kendi kafandakilere göre yönlendiremezsin. onun gerçek bir birey ve insan olmasını istiyorsan onun kendi doğrularını bulmasını sağlamalısın.
Ayrıca dünyada hemen her yerde, çocuklara direk ailenin ve toplumun inancı neyse o yerleştirilir. ve hepsi bu inancın en doğru, diğerlerinin ise kesinlikle bişeyler kaybettiğini ve bir şekilde kendilerinin üstün çıkacaklarını düşünür.
bu örneğin türk toplumuna birebir uygulanabildiğini görebilirsiniz.
bu sadece toplumun kendi egosunu beslemesi ve tek doğru olarak kendini görmesidir. akıllı insanlar bunları görebilir. tek doğru müslümanlık mı ?
hiç sanmıyorum.
bu cümleyi kurduğunda bile cins cins bakarlar. herkes tek tip olmalı bu toplumda bunlara göre. imkansızdır bu. bu gibi saçma dinlerin beklentisi budur. herkes koyun gibi olmalı. herkes tek tip olmalı....


yazdıklarının büyük bir çoğunluğuna katılıyorum dostum..
"din dayatması" denilen yanlışlığı ne yazık ki yıllardır çekiyoruz..
şimdi çok basit kavramlar üstünde duralım derine inmeden, bir Amerika'da doğmuş olsak son ve gerçek din olarak kabul edilen İslamiyet'e inanma şansımızla doğu ülkelerinde doğarak kazandığımız şans çok garip açıkçası..
ve Tanrı'nın İslamiyet'i sevmiyormuş gibi 48 tane İslam ülkesinin tamamının ortaçağda ve sefalet içinde yaşaması da garip..
ancak suç ya da suçlu İslamiyet değil, dindir..
din ise belirlenmiş kutsal kitaplar üzerinde senden benden hiçbir farkı olmayan kişilerin yorum yaparak yeri geldiğinde silah zoruyla dayatmaya çalıştıkları düşüncelerdir..
yani çok basit şu kavram unutuluyor, "İSLAMİYET HOŞGÖRÜ DİNİDİR"..
ne yazık ki öyle bir bağlanılıyor ki hoşgörüyü bırak en büyük düşmanı oluyor inanmayan..
saygı duymak ve hoşgörü her şeyin temelini oluşturur; inanan inanmayanın, inanmayan da inananın düşünce ve fikirlerine saygı duysa hiçbir sorun kalmaz aslında..
sonuçta İslamiyet kesin doğru denilemeyeceği gibi kesin yanlış da denilemez..
bu sadece yürekte biten inanç meselesidir..
mesela bilim şunu bulmuştur, dünya üzerinde bulunan her şeyin en temel taşı bir kütlesi olmayan bir maddedir..
yani enerji..
bilim buraya kadar bulmuştur, sorun olansa o enerjiyi ortaya çıkaran gücün merak edilmesidir..
işte burada da Tanrı rol alır, o enerjiyi oluşturan Tanrı'dır ya da o enerji Tanrı'dır..
sonuçta Tanrı'nın belli bir cinsiyeti ve görünüş şekli olmadığına göre enerji olduğunu düşünmek de yanlış değildir..
enerjiyle maddeler oluşmaya başlamış, heterotrof hipotezine göre evrim süreci oluşmuş ve günümüze gelinmiştir..
bu şekilde de bilimsel olarak kendi inançlarınızdan oluşan bir dine inanmak mümkündür, kimse diyemez ki günah ya da yanlış..
diyen tamamen başta da dediğim gibi donmuş kalıplaşmış kurallara ve dogmalara inanmaktadır; konuyla bağlayacak olursak "baba" demek yanlıştır, yok efendim türkü söyleyerek ibadet etmek yanlıştır yargısını ortadan kaldırmak önemlidir..
yani başka kullar tarafından başka kullara dayatılanın yanlış olduğunu görmektir önemli olan..
ve en önemlisi saygı duymaktır, inanılsa da inanılmasa da..
ve önemli olan yürek ve inanç kavramlarıdır ki gün gelir her gün ibadetini yapan biri de kendi inancında olan cehenneme de gidebilir..
Mesaj15.08.2009, 09:28 (UTC)    
Mesaj konusu:

Benim ayete dayanarak belirttiğim şey el,yüz ve ayaklar haricindeki tüm vücut
"Allah" baba" konusuyla ilgili de daha fazla tartışmayacağım, gittikçe hiddetleniyorum.
Daha fazla cevap verirsem ağzımdan kötü şeyler çıkacak, en iyisi susmak.


@antispamteam
Ne desem de kabul etmeyeceksin.
Dini kendine göre yorumlamış öyle yaşıyorsun.
Sen Allah(c.c.)'la babanı bir tut, ona tanrı baba de
Bu yoldan devam et Wink
Mesaj15.08.2009, 09:43 (UTC)    
Mesaj konusu:

aslankent yazmış:
Benim ayete dayanarak belirttiğim şey el,yüz ve ayaklar haricindeki tüm vücut
"Allah" baba" konusuyla ilgili de daha fazla tartışmayacağım, gittikçe hiddetleniyorum.
Daha fazla cevap verirsem ağzımdan kötü şeyler çıkacak, en iyisi susmak.


@antispamteam
Ne desem de kabul etmeyeceksin.
Dini kendine göre yorumlamış öyle yaşıyorsun.
Sen Allah(c.c.)'la babanı bir tut, ona tanrı baba de
Bu yoldan devam et Wink


bence en iyisi herkes kendine bir yol çizsin ordn gitsin ve kimse birbirine müdahale etmesin. isteyen istediği gibi yorumlasın ve ona göre gitsin. isteyen çarşaf giysin, isteyen mini etek. ama en önemli nokta kimsenin birbirinin inancına laf etmemesi bu noktada. ona göre de sen yanlışsın çünkü kuvvetle muhtemel.
______________

Mesaj15.08.2009, 14:15 (UTC)    
Mesaj konusu:

Wink Wink Wink Wink Wink
______________
Mesaj15.08.2009, 15:23 (UTC)    
Mesaj konusu:

Çok tesekkürler paylastığın icin. Wink
Mesaj16.08.2009, 16:00 (UTC)    
Mesaj konusu:

Teşekkürlerr
______________




Mesaj27.08.2009, 10:22 (UTC)    
Mesaj konusu:

bu konuyu isterseniz hristiyan kaynaklarından bakalım ben hristiyanım ve her zamanki gibi müslümanlar hristiyanlara karşı iftira atmaya devam etmişler bu konuyu en iyi hristiyna kaynaklarından öğreniriz işte cevap


Tanrı, Baba mıdir, İsa, Tanrı'nın Oğlu mudur?

Tanrı'nın birliği ile ilgili olarak kabul gören İslam inancı, İslamı Tanrı'nın Baba ve İsa'nın ise Tanrı'nın oğlu olduğunu inkara sevketmektedir.... Kur'an şöyle der: [Rabbiniz Allah işte budur! O'ndan başka ilah yok. Herşeyin yaratıcısıdır ... Kur'an 6:102] [Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da Mesih Allah'ın oğludur dediler... Nasıl da yüzgeri çeviriliyorlar! Kur'an 9:30]
[Bir oğul edinmek Allah'a asla yaraşmaz. O'nun şanı yücedir! Kur'an 19:35]

[De ki: "O Allah'tır, Ahad'dır, tektir. Allah'tır, tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir / Samed'dir. Ne doğurmuştur O, ne de doğurulmuştur. Hiç kimse O'nun dengi ve benzeri olmamıştır ve olamaz." Kur'an 112:14]

Çoğu Müslüman, yukarıda ve Kur'an'da yer alan diğer metinlerden Hıristiyan inanışındaki Tanrı'nın Baba ve İsa'nın ise oğulluğundan, bunun Tanrı'ya eş koşmak olduğu anlamını çıkarıyorlar. Yoksa, bir kadından başkası nasıl olur da bir çocuk sahibi ve bir baba olabilir?
Hıristiyanlar, Tanrının şirk – eş koşma – anlamında oğlu olmadığı üzerine Müslümanlarla tamamiyle aynı görüştedirler. Öte yandan, acaba Tanrı'nın Baba niteliği ile İsa'daki Oğul özelliğinden değişik bir bağlamda söz etmek mümkün olamaz mı? En azından, pek çok Müslüman bu fikirlerin İslam'a bütünüyle de yabancı olmadığını kabul ederler.

Özellikle Tasavvufta olmak üzere, kimi İslam erbabı Tanrı'yı Baba, insanları ise O'nun çocukları olarak nitelerler.

Dahası, genel olarak Müslümanlar bu "Baba ve Oğul olma" olgularının çeşitli şekillerde kullanılmış olduğunun da farkındadırlar: Mahatma Gandhi Hint ulusunun babası olarak adlandırılır. Bir ulusu oluşturan insanların tümü anavatanın çocukları sayılır. Kötülükle dolu birine 'Seytanın Oğlu' da denebilir. Tabii Seytanın bir de karısının olduğu düşünülmeden! Bir yolcu için Kur'an, yolun oğlu anlamında 'ibnu's sabil' terimini ve göksel Kitap yerine de kitabın anası anlamında olmak üzere 'ummu'l kitap' kelimelerini kullanır. Yani Kur'an, bu göksel kitabın bir kopyasıdır.

İncil'de tekrar tekrar Tanrı için "Göksel Baba" sözleri yer alır. Tanrı, ruhsal anlamda bir Babadır. O'nun Babalığı Meryem ya da İsa ile başlamış da değildir. O, sonsuzluk boyunca Göksel Baba'dır. Bu "Göksel Baba" adı, O'nun yarattıklarıyla arasındaki mevcut ilişkiyi belirlemek ya da O'nun bu ilişkinin varlığını istediğini ifade edebilmek için kullanılır. Hal böyle olunca da bu, O'nun tüm diğer harika isimlerinin bir özeti ve temeli olarak ortaya çıkmaktadır.

Benzer şekilde, yine İncil İsa'nın Oğul olmasından da sık sık ve çok özel bir anlamda söz eder:

Sevgili Oğlum budur; O'ndan hoşnudum! (Matta 3:17). İsa da kendisi için "Tanrı'nın Oğlu" der: Başkahin O'na yeniden, "Yüce olanın Oğlu Mesih sen misin?" diye sordu. İsa, "Ben'im" dedi (Markos 14:61, 62).
Bu sıfatı Hıristiyanlar sonradan uydurmadılar. Aslında onlar, sıradan bir peygamberi, İsa'yı, Tanrı'nın Oğlu haline getirmeye de karar vermediler. Onu yaşayan Tanrı'nın mevkiine yüceltmek ya da Tanrı'nın yanı sıra bir tanrı yapmaya da kalkışmadılar. Ne de, tarihin belirli bir evresinde tüm Hıristiyanların İsa yerine "Tanrı'nın Oğlu" diye bir kavramı koyarak, – bu terim bugünkü İncil'de her nerede geçiyor ise – bu yolla Tanrı'nın sözünü çürütmeye karar vermiş değillerdi. Tanrı'nın Oğlu, Meryem'le birlikte başlamıyor. O, ezelden beri öyle idi. Meryem aracılığı ile başlangıçtan beri Tanrı Oğlu olan, "insan bedeni aldı ve İsa" oldu.

Ancak, İsa'nın bu Oğulluk yanını mantıklı bir biçimde Müslümanlara nasıl iletebiliriz? Belki de Tanrı sözü ile Tanrı arasındaki farkı anlarsak, Oğul sıfatı ile İsa'nın – Tanrı ile bir bütünlük içinde olmak üzere – Baba ile olan ilişkisini de daha rahat anlayabiliriz. Tanrı'nın ve O'nun sözünün ezeli ve ebedi olduğu hususunda Hıristiyanlarla Müslümanlar hemfikirdir. Bununla ifade edilen, iki ayrı ebedi olgunun varlığını ileri sürmek değildir. Çünkü Tanrı birdir. Daha da ötede, Müslümanlarla Hıristiyanlar ebedi nitelikteki sözünü kendi ölümlü –fani– yaratıklarına açıklayarak, ebediyet ile fani alem arasında Tanrı'nın bir köprü kurduğu konusunda da aynı görüşü paylaşırlar. Ancak, herbirinin kendi anlayışına göre, sonsuz –ebedi– olan ile sonlu – fani – olanın buluşma noktası nerede olacaktır? Tanrı'nın ebedi sözü ile geçici nitelikteki yaratılış arasındaki bağlantı nerede bulunmalı ki, Tanrı'nın ebedi sözü ölümlü insana onun anlayacağı şekilde iletilebilsin?

Müslümanlara göre Tanrı yarattığı dünyaya ebedi sözünü Kur'an aracılığı ile iletmekte. Bu yüzden de çoğu Müslüman tarafından Tanrı'nın ebedi sözü olarak Kur'an kabul edilir. Onlar için ebedi Söz sonsuza değin, hem Tanrı'nın varlığında ve belirli bir yer ve zamana bağlı olarak da Kur'an sayfalarında mevcuttur. Tanrı ile daima birlikte olan Tanrı Sözü bir kitabın sayfalarında yazılmış Arapça sözcüklerde ya da onu ağızdan ağıza yayan kişilerin kalp ve zihinlerinde şekillendi. Böylelikle, Müslümanlara göre hemen hemen ondört yüzyıl önce Muhammet'e bildirilen Arapça Kur'an'da ebedi olan gelip geçici – fani olanla buluşmuş oldu.

Hıristiyanlara göre ise, yarattığı dünyaya Tanrı, kendi ebedi Sözünü İsa isimli bir kişi aracılığı ile açıklar. O nedenledir ki, İncil ebedi sözden ya da Tanrı'dan, "Söz vücut buldu" ifadesini kullanarak bahseder. O, insan olan İsa'dır. Hıristiyanlar için İsa, Tanrı'nın kendi sonsuzluğunun bu geçici dünyaya belli bir yer ve zamanda açıklanışıdır.

İsa'da Tanrısal, ebedi Söz ile ölümlü olan vücut iç içedir. İsa, Tanrı'nın ebedi Sözü olarak adlandırıldığı gibi, aynı zamanda Tanrı'nın Oğlu olarak da adlandırılır. Ebedi olan Söz ya da Oğul, İnsanoğlu İsa olmadan – hatta Meryem'den de önce – Söz ya da Oğul vardı. Sonsuzluk içinde Tanrı'nın varlığı ile bir bütündü. Tanrı'nın bir eşi olduğu fikri Kur'an'a olduğu kadar İncil'e de yabancıdır. Bu nedenlerle İncil'e göre:

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrıyla birlikteydi ve söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığı ile var oldu... Söz, insan olup aramızda yaşadı. Biz de O'nun yüceliğini, Baba'dan gelen lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul'un yüceliğini gördük (Yuhanna 1:13; 14).
Bu nedenle İsa da Yuhanna 14:9'da şöyle der:
Beni görmüş olan Baba'yı görmüştür.
Gerçekten de Müslümanlar olsun, Hıristiyanlar olsun, doğru olarak İsa'nın bir insan, Tanrı'nın mesajını alan ve ileten bir hizmetli, bir peygamber olduğunu ısrarla belirtirler. Ancak Hıristiyan açıklamasında Tanrı Sözü ve Oğul olarak İsa, aynı zamanda Tanrı mesajını sadece iletmekle yetinen bir peygamber olmanın ötesindedir. O, kendisi Tanrı'nın mesajı ya da Sözüdür! Müslümanlar için Kur'an da bir kitap olmakla birlikte, Tanrı Sözü de olması nedeniyle kitaptan da öte sayılmaz mı?

Hıristiyanlarla Müslümanlar Tanrı'nın ve O'nun Sözünün niteliği ve Tanrı'nın, kendi Sözünü insanlığa bildiriş tarzı üzerindeki görüş farklılıklarını sürdürebilirler. Ancak, yukarıdaki açıklamaların ışığında, Müslümanların bir bölümü farketti ki, İsa'nın Tanrı Sözü ve Oğlu bağlamında Tanrı'yla mevcut ilişkisine dayanan Hıristiyan anlayışı ne putperestlikle ilgilidir, ne de matematiksel bir bilinmezliğin ifadesidir. Kur'an'da İsa'nın "Tanrı Sözü" olarak tanımlanmış olması bu güçlüğün aşılmasını kolaylaştırmaz mı?

Hıristiyanlar açısından, Tanrı'nın ebedi sözünün İsa'da somutlaşmasının hareket noktası, ruhsal bakımdan hasta durumdaki insanlığa duyduğu sevgidir. Tanrı, yazılı bir mesaj göndermekle yetinmek istemedi. İsa Mesih'in kişiliğinde onları bizzat tedavi edecek kişi olarak kendini sunma yolunu seçti. En Kutsal ve en çok seven olması nedeniyle en yüce olan Tanrı için böyle kişisel bir geliş pek mi aykırı gözüküyor?

İncil'e göre Kutsal Ruh ne bir melektir, ne de yaratılmış bir varlık. Kutsal Ruh, Tanrı'nındır. Tıpkı Tanrı Sözü'nün de Tanrı'nın olması gibi... Kutsal Ruh, peygamberler aracılığı ile Tanrı'nın vaatlerini ve hükümlerini aktarır. Ebedi olan Tanrı Sözü, Kutsal Ruh'un gücü sayesinde bakire Meryem'den doğmak suretiyle insan oldu. Özellikle Pentikost gününden sonra olmak üzere Kutsal Ruh İsa'nın öğrencileri ile birlikte idi. İnsanların kalplerini ve yaşamlarını güçlendirmede Kutsal Ruh, İsa'nın mesajını kullanır; öyle ki, insanlar İblis'e ve kendilerine çalışmaktan Tanrı'ya ve komşularına hizmete dönsünler.

İnançlı kişi Kutsal Ruh'un aracılığı ile kendine ya da kendi işlerine değil, kurtarıcısı olan Tanrı'ya güvenir. Kutsal Ruh sayesinde inançlı kişi "Tanrı'nın dostu" İbrahim'e benzer ve Tanrı'ya da O'nun çocuğu gibi "Baba" diye hitap edecek cesareti kendinde bulur.

Böylelikle Tanrı kendisini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak açıklamış olur. Bu nedenledir ki, Hıristiyanlar Tanrısal üçlükten söz ederler. Tanrısal üçlüğü açıklamakla da Tanrı'nın tek bir Tanrı olduğunu ve hiçbir şekilde eşinin olmadığını vurgulamaktadırlar. Bu düşünce esasla asla çelişmemektedir.

Üçlük sözünün İncil'de yer almadığı doğrudur. Yine de Elçilerin İncil'deki yazılarında bu üçlük, Tanrı'nın kendini açıklayışının bir özeti olarak kaydedilmiştir. Kimi Müslümanlarca anlaşıldığı üzere, eğer bu konu yalnızca metafizik bir bilmeceden – ya da sırdan – başka birşey değilse, o zaman Tanrı'nın birliği şeklindeki kesin İslam öğretisinin Tanrı'nın ebedi niteliklerinin karşılıklı ilişkileri ve Tanrı'nın sonsuzluğu ile münasebeti şeklinde ifadelendirilişine ne demeli?

Yine de bütün bunlar, Hıristiyanların Tanrı'yı bütünüyle anladıklarını göstermez. Tanrı'yı anlamaktan söz etmek şöyle dursun, bizler kendi kendimizi bile ne kadar anlıyoruz ki?!

ALINTIDIR
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu