Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj05.11.2010, 22:02 (UTC)    
Mesaj konusu:

Hayırlı Olsun Başarılar
Mesaj06.11.2010, 10:34 (UTC)    
Mesaj konusu:

sozler-fan yazmış:
Hayırlı Olsun Başarılar


Sag olun... Wink
Mesaj12.11.2010, 15:05 (UTC)    
Mesaj konusu:

Arzı Koruyan Zırh

Atmosferin dışında yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilere göre Arz, artık fezada atmosferle çevrili küçük bir gezegen değildir. Bu yeni görüşe göre Arz, manyetik kuvvetlerin hâkim olduğu çok geniş bir sahanın merkezinde bulunmaktadır. Şimdi "manyetosfer" denilen bu bölgenin mekânın derinliklerine doğru yayıldığı bilinmektedir. Arzın etrafındaki bu koruyucu tabaka fezadan gelen yüklü partiküllere (*) karşı bir mânia teşkil eder. Daha sonraları bu manyetosferin içinde partiküllerin kaçamıyacak şekilde yakalandığı "Van Ailen radyasyon bölgeleri" ortaya çıkarılmıştır.

Manyetosfer hakkında yeni fikir, Birleşik Devletler tarafından Explorer (Kâşif) I "uydu"sunun fezaya fırlatıldığı (1 Şubat 1958) tarihden sonra ortaya çıkmıştır.

Bu sunî peyk küçük olmasına rağmen yapılacak araştırma için lüzumlu olan bütün cihazları minyatür olarak içinde bulundurmaktaydı. Bu cihazların en önemlilerinden birisi de uzayda yüklü partiküllerin ve yüksek enerjili radyasyonların ölçülmesi İçin kullanılan "geiger" sayıcısı idi.

Kaşif I'in ilk mahreki (yörüngesi) Arza en yakın 224 mil ve en uzak 1585 mil olan "eliptik" yörüngesiydi. Uydunun ana fonksiyonlarından biri, yeryüzünden muhtelif yüksekliklerde kozmik radyasyon yoğunluğunu incelemekti. Kozmik ışınlar gerçek ışınlar gibi değildirler. Kozmik ışınlar, uzaydan gelen ve atomun yapısını teşkil eden elektrik yüklü partiküllerin oluşturduğu akımlardır. Bunlar her an var edilmekle birlikte son derece küçük olduklarından onları hissetmek mümkün olamaz. Arzımız devamlı olarak bu yüklü partiküller tarafından bombardıman edilmektedir. Güneş de böyle bir kozmik ışın kaynağı olmasına rağmen kozmik ışınların çoğu Güneş Sisteminin ötesinden gelmektedir. Bu taneciklere, Kosmos (Kâinat) denilen fezanın derinliklerinden geldiği için "kozmik ışınlar" adı verilmiştir. Kozmik ışınlar, birinci ve ikinci kozmik ışınlar olarak iki gruba ayrılır. Birinci kozmik ışınlar atmosfere ilk ulaşan küçük partiküllerdir. Bunlar ışık hızına çok yakın bir hızda (299792 km/sn) hareket ederler. Arz atmosferinin yüksek tabakalarında havayı oluşturan azot, oksijen ve diğer gazların atomları ile çarpışırlar. Kozmik ışınların enerjileri çok yüksek olduğundan bu gazların atomlarını daha küçük partiküllere ayırırlar. Böyle oluşan partiküller ikinci kozmik ışınlan teşkil eder. Yeryüzüne ulaşan kozmik ışınların tamamı hemen hemen ikinci kozmik ışınlardır.

Kozmik ışınların sayısının yükseklikle artması beklenmekte olmasına rağmen 600 mil yükseklikte Kâşif I sunî peykindeki "geiger" sayıcısında sayma işlemi durmuştu. Bu durum uydunun her bir dönüşünde aynı yükseklikte vuku buluyordu. Acaba aletleri durduran şey ne idi? Daha sonra bu bölgedeki partiküllerin sayısının cihazın sayma kapasitesinin çok üzerinde olduğu anlaşıldı. Müteakip araştırmalar burasının Arzın etrafını bir kuşak gibi saran yoğun bir radyasyon bölgesi olduğunu gösterdi. Şimdi bu bölge, burasını keşfeden âlimin İsmine izafeten "Van Ailen radyasyon bölgesi" olarak bilinmektedir.
MANYETOSFERİN ŞEKLİ
Manyetosfer şekil itibariyle Arzın güneş görmeyen tarafında uzayıp giden kuyruğuyla bir gözyaşı damlasına benzer.

Arzın güneşe doğru olan tarafında manyetosfer ancak 40000 millik bir mesafeye kadar yayılmaktadır. Fakat Arzın karanlık tarafında çok daha büyük mesafelere kadar uzanmaktadır. Güneş rüzgârı (Y), Arza doğru yaklaştığında bu manyetik alanla karşılaşır ve bir şok dalgası teşekkül eder. Bu şok dalgasının içinde bir turbülent (dalgalı) bölge vardır. Yine bu bölgenin içinde de magnetopoz (Z) denen ve belli bir sınıra sahip olan bölge bulunmaktadır. Güneş rüzgârı, Güneşten her istikamette neşredilen atom parçaçıklarının akışından ibarettir. Bütün bir manyetosfer "manyetopoz"un Arza doğru olan tarafında bulunmaktadır. Arzın Güneşten uzak, karanlık tarafında bu şok dalgası gittikçe zayıflar ve sonunda kaybolur. Resimden de görülebileceği üzere Van Ailen, radyasyon kuşakları tamamen manyetosferin içinde bulunmaktadır.

VAN ALLEN RADYASYON KUŞAKLARI
Resimde Van Ailen radyasyon bölgesini de içine alan Arzın manyetosferinin ana kısımlarının umumî bir görünüşü gösterilmektedir. Kuzey ve güney manyetik kutuplar, X ve X olarak belirtilmiştir. Manyetik kutuplar coğrafî kutuplara (N ve S) uymaz.

İÇ BÖLGE (1)
Van Ailen radyasyon bölgesinin "Slot" denilen bir ara bölgeyle iki farklı kısma ayrıldığı tesbit edilmiştir. En yüksek enerjiye sahip partiküllerden bilhassa protonların bulunduğu bu iç bölge 3000 mil yükseklikte maximum (en fazla) yoğunluğa erişir. Bu bölgede böylesine yüksek enerjiyi hâiz protonların akışı nisbî olarak sabittir ve iç bölge dış bölgeden çok daha kararlıdır. C. Christofilos, V. Vernov ve S. F. Singer gibi ilim adamları tarafından geliştirilen bir nazariyeye göre iç bölgedeki protonları kozmik ışınlar ortaya çıkarmaktadır.

Kozmik ışınlar öylesine çok yüksek bir enerjiye sahiptirler ki Arzın manyetik mâniasını aşarak atmosferin üst kısmında bulunan partiküller ile çarpışırlar ve bu arada nötronlar dahil değişik başka partiküller ortaya çıkar. Nötron elektrikî bir yüke sahip olmadığı için hareketine Arzın manyetik alanı tesir etmez. Nötron aynı halde kalan kararlı bir partikül de değildir. Nötronun proton ve elektrona dönüşmesi için geçen zaman veya yarı ömrü sadece 15 dakikadır. Bir elektronun kütlesi çok küçük, bir protonun kütlesi takriben bir nötronun kütlesiyle aynı olduğundan "bozunan" nötronun hemen hemen bütün kinetik enerjisi bozunmasıyla ortaya çıkan protona intikal eder. Bozunmadan Önce yukarıya doğru hareket eden nötronlara (Arzdan uzaklaşan) "albedo nötronları" denir. Nötronlar bozunur bozunmaz ortaya çıkmış olan yüklü partiküller Arzın manyetik alanı tarafından yakalandığı için bu nötronların iç Van Ailen kuşağında proton akışına sebeb olduğu zannedilir. 6000 mil öteden güneş rüzgârıyla neşredilen protonların da bu bölgedeki proton sayısını önemli miktarda arttırdığı zannedilmektedir (B). Bir proton bir kere Arzın manyetik alanında yakalandı mı artık orada birkaç yüzyıl kalmak zorundadır.

DIŞ BÖLGE (2)
Dış bölge çok sayıda yüksek enerjiyi haiz elektronları ihtiva eder. Güneşte vuku bulan hadiselerin bu bölgeye tesiri çok fazla olmaktadır. Bu dış bölgedeki elektronların dışarıdan nasıl yenilendiği ve
MANYETOSFERİN UMUMÎ GÖRÜNÜŞÜ


takviye edildiği henüz teferruatıyla bilinememektedir- Fakat buradaki elektronların Güneş rüzgârı sebebiyle yenilenebileceği hususuna çok az bir şüphe ile bakılmaktadır (C). Çünkü elektronların Van Ailen bölgesine jeomanyetik sahanın uçlarından girmeleri mümkündür. Yeryüzünden 10000 mil yukarılarda bu bölge en fazla yoğunluğa ulaşır. Bu kuşak aynı zamanda Güneş alevleri tarafından alt-üst edilir ve bunlar çok parlak "aurora" (**) görüntülerine sebeb olurlar. Şayet Van Ailen dış kuşağı Güneş rüzgârı sebebiyle elektronlarla aşın bir şekilde yüklenirse elektronların bazıları atmosferin içine doğru yukarılardan aşağıya bir şelâle gibi akarlar ve "aurora" olayı meydana gelir.

ARA BÖLGE VEYA SLOT (3)
İki Van Ailen kuşağı arasında 8000 mil yükseklikte "Slot" denilen bir ara bölge bulunmaktadır. Bu bölgede yüklü parti-küllerin daha yüksek ve daha alçak bölgelere nisbeten yoğunluğu daha azdır.

VAN ALLEN BÖLGESİNİN SINIRLARI
Van Ailen bölgesi veya kuşağı bir bütün olarak Arzın her tarafını sarmaz. Bu bölge, Arzın aydınlık yarıküresinde 75° kuzey enleminden 75° güney enlemine kadar uzanmaktadır. Karanlık yarıkürede ise 70° kuzey enlemden 70° güney enleme kadar inmektedir. Bu bölgelerde yüklü partiküller resimden de görülebileceği üzere manyetik kuvvet çizgisi boyunca bir yarıküreden diğer yarıküreye yukarıya ve aşağıya olmak üzere spiral şekilde hareket ederler. Van Ailen bölgesinin sınırlarından daha yukarı enlemlerde Arza gelen partiküller bölgenin dışında kaldığı için yakalanamazlar. Bunlar manyetik alan çizgilerini takib ederek kutup bölgelerinden atmosfere girerler.

ARZIN MANYETİK ÇEKİRDEĞİ
Bildiğimiz kadarıyla sadece Arz çok büyük bir manyetosfere sahip olan bir iç gezegendir. Ay'ın etrafında görünen manyetik bir saha yoktur. Venüs ve Mars'ın etrafında manyetik alanlar keşfedilememiştir. Merkür gezegeninin böyle bir manyetik sahaya sahip olması mümkün değildir. Şüphesiz ki Arz mıknatıslığının ana sebebi merkezine önceden yerleştirilmiş bulunan ve manyetik madenlerin teşkil ettiği ağır çekirdeğidir.

MANYETOSFER OLMASAYDI?
Van Ailen radyasyon bölgesi, Arzın etrafında yaklaşık 30 km yukarıda koruyucu ozon tabakasından sonra ikinci bir koruyucu halka oluşturmaktadır. Fezadan gelen bütün tehlikelere karşı insanları ve Arzdaki diğer canlıları muhafaza etmektedir. Bu bölge veya bölgelere "manyetik kapan" dense yeridir. Fezadan gelen bütün zararlı partiküller bu kapan sayesinde yakalanmakta ve bir daha da kolay kolay bırakılmamaktadır. Eğer bu koruyucu tabakalar olmasaydı fezadan gelen kozmik ışınlar yeryüzündeki bütün canlıları delik deşik edecek ve hayattan bahsetmek mümkün olmayacaktı. Çünkü kozmik ışınların geçtiği her canlı doku, harabolmuş hücreler yığını demektir. Vücudun bu hücreleri yenilemesi gerekir. Bir canlı varlık kuvvetli bir kozmik ışık radyasyonuna veya uzun süre ile zayıf kozmik ışık radyasyonuna maruz bırakılırsa hemen hastalanır ve büyük bir ihtimalle de Ölür. Kozmik ışınlar canlı dokular üzerinde atom bombasının patlamasından sonra hasıl olan radyoaktivite ile aynı tesire sahiptir. Onun için yer çevresindeki yörüngeye astronotlar yollandığı zaman füzenin takipedeceği yolun, radyasyon bölgesinin alt sınırının aşağısına gelecek şekilde olmasına dikkat edilmesi gereklidir. Şayet astronotlar Ay'da yapılması icabeden bir vazife için yola çıkmışlarsa onların radyasyon kuşağını mümkün olan en kısa zamanda geçmeleri sağlanmaya çalışılmalıdır. Zira kozmik ışınlar için bir engel yoktur. Hassas aletlerle yapılan araştırmalardan yeryüzüne ulaşan ikinci kozmik ışınların deniz sathından 900 metre derinliklere kadar nüfuz edebildikleri tesbit edilmiştir. Bu derinlik ışınların 90 metre kalınlığındaki bir kurşun tabakadan rahatlıkla geçebildiğim göstermektedir.

Acaba Arzın tavanına bu koruyucu tabakalar yerleştirilmemiş olsaydı insanoğlu kozmik bombalardan nereye kaçacaktı?



(*) Partikül: Atomun yapısını teşkil eden proton, nötron ve elektron gibi parçacıklar.
(**) Aurora: Kutup şafakları. Daha ziyade kuzey yarıküredeki memleketlerde zaman zaman, kutup bölgelerinde ise sık sık görülen bir olaydır. .

_________________

KAYNAKLAR:
1- Atlas of the Universe, P. Moore Obe, The Earth's Magnetosphere, s: 38-39
2- Solar System, P. Ryan, L. Pesek, s: 105-108
3- Technology, The Mystery of cosmic rays, s: 85-88
4- 20. Yüzyıl Ansiklopedisi, Yeryüzünün etrafındaki uzay, s: 708-711
5- Bilimler Ansiklopedisi, Cilt: 3, Kozmik Işınlar, s: 778-779.
Mesaj12.11.2010, 15:06 (UTC)    
Mesaj konusu:

İstiklal Marşı

Mesaj14.11.2010, 16:52 (UTC)    
Mesaj konusu:

Bilgiler Cok Yararlı... Wink

Paylaşım İçin Teşekkürler Wink
Mesaj14.11.2010, 16:54 (UTC)    
Mesaj konusu:

eskidendi-78 yazmış:
Bilgiler Cok Yararlı... Wink

Paylaşım İçin Teşekkürler Wink


Sag ol dostum... Wink
Mesaj29.12.2010, 14:36 (UTC)    
Mesaj konusu:

"Sen önce adam ol!"

"Adam gibi insan olsan bunlar başımıza gelmezdi!"

Bu sözleri hayatımız boyunca kimbilir kaç defa duymuşuzdur. Özellikle gençlik yıllarında, büyüklerimize pek de onaylamadıkları bir şeyi söylediğimizde ya da onların istemedikleri bir şeyi yaptığımızda...

Bu sözü sarf eden insan için "adam olmak" herşeyin başında gelir. "Adam olmak" tabiriyle kastedilen, toplum tarafından genel kabul görmüş bir ahlaka, kültüre, tavra ve adaba sahip olmak, makbul olarak tanıtılan belli kalıpları üzerinde taşımaktır. Bu değerler sistemi, kalıpları ve kuralları ile toplumun büyük bir çoğunluğunca kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Bu kalıpların ve kuralların nereden doğdukları, ne derece doğru oldukları ise kolay kolay tartışmaya açılmaz, çarpıklıkları yargılanmaz. Zira, toplumun büyük çoğunluğunca benimsenen bu yapıyı sorgulamak, kitlelere ters düşmek, geniş bir kesimin tepkilerine hedef olmak tehlikesini de beraberinde getirir.

Doğruluğuna kesin olarak inanılmış bu yapı, yalnızca kendi toplumumuza has bir özellik olarak değerlendirilmemelidir. Bu sistem gerek Doğu'da gerekse de Batı'da, her çeşit kültürün yer aldığı ortamlarda kendine özgü bir inanç ve kabuller sistemi olarak varlığını sürdürmekte, yasaklamaları, yaptırımları ve tavsiyeleriyle adeta kendi başına, müstakil bir din -adam olmanın dini- halinde uygulanmaktadır: "Adamlık Dini".

"Adam olmak", Müslüman olmanın, Allah'a inanmanın, güzel ahlaklı olmanın, hatta insan olmanın dışında apayrı bir kavramdır. Allah'ın Kuran'da tarif ettiği tavır ve ahlakın bu dinde kesinlikle yeri yoktur. Zaten adamlık dini, Kuran ahlakının gerçek anlamda yaşanmadığı ortamlarda doğmakta ve gelişmektedir. Genelde toplumda hayran olunan, özenilen, üstün görülen kişiler adamlık dinini çok iyi öğrenmiş ve bunu bütün kurallarıyla uygulayan kişilerdir.

Burada Kuran'da tavsiye edilen temel ahlak prensiplerini ve adamlık dininin bunlara tamamen ters olan çürük mantığını vurgulamakta yarar vardır. Kuran'da tüm insanların Allah'a karşı sorumlu olduğu bildirilir. Buna göre, insan yalnızca Allah'ı razı etmekle yükümlüdür ve başka insanların takdiri ya da beğenisi peşinde koşmamalıdır. Kuran ahlakını yaşayan bir mümin; "Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar..." (Zümer Suresi, 36), "... yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter." (Furkan Suresi, 31) ayetlerine göre düşünür ve yaşar. Tüm hayatı Rabbimiz'i hoşnut edebilme amacına yöneliktir. Dinin temeli budur. Kuran'da, bu dinin, yani Hz. İbrahim'den bugüne uzanan hak dinin özelliğinin, tüm hayatın Allah'a adanması olduğu haber verilir.Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine. O, müşriklerden değildi." De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 161-162)

İnsanın hayattaki temel amacının Allah'ın rızası olması, diğer insanlarla olan ilişkilerini de kuşkusuz temelden değiştirir. Az önce belirttiğimiz gibi kişinin diğer insanlara karşı müstakil bir sorumluğu yoktur. Ama Allah, diğer insanlara nasıl davranılması gerektiğini Kuran'da bildirmiştir ve Allah'a karşı duyulan sorumluluk, diğer insanlara karşı da en adaletli, en doğru, en dürüst tutumun gösterilmesini sağlar. Ayetlerde, müminlerin bu yöndeki bakış açısı şöyle tarif ediliyor:

Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz. (İnsan Suresi, 7-10)

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, müminlerin diğer insanlardan medet umma, onlardan karşılık bekleme gibi bir tavırları yoktur. Bu, mümine çok güçlü ve sağlam bir karakter kazandırır. Mümin her ortamda, herkesin karşısında doğru olanı, yani Allah'ın emirlerini yerine getirir. Ne kimseden takdir bekler ne de kimseden çekinir. Yanızca Allah'ın hoşnutluğunu ister. Nitekim Allah Kuran'da, müminleri "kınayıcının kınamasından korkmayanlar" (Maide Suresi, 54) olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle, müminin olaylar ve insanlar karşısında karakteri ve tavrı hiçbir şekilde değişmez. Ne kendisine verilen bir makam ya da mevkiden dolayı şımarır, ne de içinde bulunduğu zor durumdan dolayı ümitsizliğe kapılır. Kuran'da müminlerin bu istikrarlı karakterlerine sık sık dikkat çekilmekte, büyük bir mülk ya da iktidar ele geçirdiklerindeki tavırlarıyla, zorluk ve yoksulluk içindeki tavırlarının aynı olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır. Çünkü mümin, kendisine isabet eden her türlü nimet (bu mülk, iktidar, makam vs. olabilir) ya da sıkıntının (insanlar tarafından kınanmak, saldırıya uğramak, sürülmek, yoksul kalmak, hapsedilmek vs. olabilir) Allah'tan geldiğinin ve tüm bunların kendisini eğitmek ve denemek için yaratılmış birer "imtihan" olduğunun bilincindedir.

Buna karşılık adamlık dini, Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen, Allah'ın hoşnutluğu yerine insanların hoşnutluğunu arayan, ahiret yaşamı yerine dünyadan medet uman insanların dinidir. Bu dinde, insanlar birbirlerine karşı sorumlu olduklarını düşünürler. Diğer insanları hoşnut etmek, diğer insanların beğenisini kazanmak, toplumda "statü" edinmek hayatın belki de en önemli amacıdır.

Bundan dolayı da, mümin tavrının tam aksine, adamlık dininin mensupları olaylar ve insanlara göre değişen bir tavır ve karaktere sahip olurlar. Bir başka deyişle, adamlık dini bir "ayar" dinidir. Yerine, zamanına, kişisine, olayına göre tavır, bakış ve ses ayarları gerektirir. Samimiyet ve doğallık bu dinde yeri olmayan kavramlardır. Bu inanca göre toplumda her cinsin, yaşın, olayın adamı içinde bulunduğu duruma, sahip olduğu "statü"ye göre farklı tavırlar göstermelidir.

Kadınlar kendilerine belirlendiği gibi davranmalı, erkekler ve çocuklar da yine kendilerine verilen rolleri oynamak zorundadırlar. Eğer kişi bir öğrenciyse, adamlık dini kuralları bir öğrencinin neler yapmasını gerektiriyorsa öyle davranmalıdır. Bir memur, doktor, öğretmen ve işçi için de aynı kurallar geçerlidir. Adamlık dini mensupları, toplum içinde sahip oldukları statüyü kendilerine kimlik edinir ve bu kimliğin gerektirdiği gibi davranırlar. Oysa müminin kişiliğini inancı şekillendirir az önce belirttiğimiz gibi, toplumun kendisine olan bakış açısı, içinde bulunduğu statü, bu kimliği hiç etkilemez.

Adamlık dini toplumu içinde yetişen insana, bu ahlak ve kişilik yapısı otomatik olarak yerleşir ve bu dinin kuralları derhal uygulanmaya başlar. Toplum içinde geçerli olmanın, üstün olmanın yolları buralardan, bu tavır ve davranışlardan geçer.

İlerleyen bölümlerde, adamlık dininin, ait oldukları çevreye, yaş dönemlerine, sosyal ve kültürel durumlarına, cinsiyetlerine göre insanlara öğretilen karakter, tavır ve konuşma biçimlerini, ruh ve kişilik yapılarını, psikolojileri inceleyeceğiz. Bunların Kuran'da tarif edilen ideal davranış biçimlerinden, kişilik ve ahlak yapısından ne derece uzak olduğu, Kuran ayetleriyle karşılaştırma yapıldığında açıkça görülmektedir. Bu şekilde, şeytanın batıl dinlerinden biri olan "adamlık dini"nin, İslam'dan uzak bir insana, hayatının her d ö neminde nasıl hükmettiği ortaya çıkmaktadır.
Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu