Forum'da ara:
Ara


Yazar Mesaj
Mesaj10.08.2008, 14:30 (UTC)    
Mesaj konusu:

başlıgıma yazan

http://sufiler.tr.gg

http://tugberkyalcin.tr.gg

http://oyyyyy.tr.gg

http://namazvebiz.tr.gg

http://dumanmusa.tr.gg

http://mehtapkilic.tr.gg

arkadaşlarıma çok teşekkürler


Mübarek Ramazan Geliyor...
Yasanması gereken bir ay RAMAZAN...
Sene içinde kendini bir türlü mânevi yönden derleyip toparlayamayan ve bu halini beğenmeyip kendinden şikâyet eden, ruhu arayış içerisinde olan; fakat bir türlü bir yerlerden başlayamayan, kendine çeki–düzen veremeyen Müslüman kardeşlerimiz için çok büyük bir fırsat karşımızda:
Ramazan–ı Şerif...
Sadece kendisini toparlamak isteyenler için değil elbet, tüm inananlar ve tüm insanlık için her ânı dolu dolu yaşanması gereken bir ay yaklaşıyor:
On Bir Ayın Sultanı Ramazan.
İnsan, bazen hata ve kusurlarında hududu aşmaktadır. Bu durumda onun büyük bir rahmete, affa ihtiyacı olur. Bunu da ancak özel durumlarda, mübarek gecelerde, mübarek gün ve aylarda gerçekleştirebilir. İşte onlardan birisi de içerisinde bin aydan daha hayırlı bir gece olan Ramazan–ı Şerif ayıdır.
Ramazan–ı Şerif ayı nefsin askıya alındığı, şeytanların zincire vurulduğu ve cehennem kapılarının kapanıp cennet kapılarının ardına kadar açıldığı bir aydır. Rahmet, bolluk ve berekâtın kat kat arttırıldığı aydır Ramazan. İnsanlar arasında kaynaşmanın arttığı, insanların birbirini gözettiği, zenginlerin fakirlere yardım elini uzattığı, insanların hayır ve hasenatta yarıştığı mübarek bir aydır Ramazan–ı Şerif. Kısaca bu ayda her şey zirve noktasındadır.
Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzaddır. Şunu bilmekteyiz ki Hazreti Allah'ın affına, yaptığımız ibadetlerle değil; ancak onun rahmetiyle erişebiliriz. İşte Ramazan–ı Şerif bu rahmetin bol olduğu bir aydır. Bizim için bir hayır kapısıdır. Çünkü Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sizin için bir hayır kapısı açıldığında onu ganimet bilin, zira o kapının ne zaman kapanacağını bilemezsiniz."
Bu ayın kıymetini bilmeyen, bu ayda kendisini affettiremeyen kimse ne zaman o şuura erişecek, kendisini affettirecek? Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifte:
"Ramazan–ı Şerife girip de bu ay çıkmadan kendini Cenab–ı Hakk'a bağışlatamayan kimse perişan olsun!" buyurmaktadır. O nedenle dilimizden şu duayı eksik etmeyelim: "Allah'ım muhakkak ki sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizi de affet…"
Bir kişi Ramazan–ı Şerifteki af ve mağfiret, izzet ve ikram, feyiz ve bereketten istifade ederse, o sene içinde mânen derli toplu olup arzu ettiği tecelliyât ve mânevi güzellikleri elde eder. Aksine, bu mübarek ayı değerlendiremez ve halinden pişmanlık da duymazsa, gelecek sene Ramazan–ı Şerife kadar sıkıntılar, üzüntüler ve dağınıklık içinde seneyi geçirmek zorunda kalır. Toparlanması için yeni bir Ramazan–ı Şerifin gelmesini beklemeye mecbur olur. Zira deryadan istifade edemeyen, damladan nasıl istifade edebilir ki? Cenâb–ı Hakk bu duruma düşmekten cümle kardeşlerimizi muhafaza buyurup Ramazan–ı Şerifin berekâtından azamî derecede istifade etmeyi nasip eylesin.
İmam–ı Rabbani Hazretleri Mektubât–ı şerifinde mübarek Ramazan–ı Şerifle alâkalı olarak bu ayda bulunan feyiz ve esrar–ı ilâhiden gafil olunmamasına dikkat çekerek şöyle buyurmuşlardır:
"Sene içinde herhangi bir kimseye ne cihetten olursa olsun ulaşan hayır ve berekâtın tamamı, Ramazan–ı Şerifin sonsuz hadsiz ve hudutsuz olan rahmet denizinden bir damladır. Binaenaleyh bu mübarek ayı maddi ve manevî bakımdan derli toplu olarak geçirmek, senenin tamamında derli toplu olmaya vesiledir. Dağınık ve manevî yönden gaflet içinde geçirmek ise, senenin tamamında dağınıklığa sebeptir.
Ramazan–ı Şerifte manen dağınık olan kişilerin sene içinde toparlanması çok zordur. Bu mübarek ayı kendisinden razı olarak geçiren kimseye müjdeler olsun! Bu ay kendisine gadap edip hayır ve berekâtından mahrum olan kimseye ise yazıklar olsun!"
Ebu Hureyre'den rivâyet olunan bir Hadis–i Şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Ramazan–ı Şerifin ilk gecesinde Allah–u Teâlâ kullarına rahmet ile nazar eder ve onlara Ramazan–ı Şerifte azâb etmez. Ramazan–ı Şerifin her günü için binlerce insanı Allah–u Teâlâ affeder. Kadir gecesinde ise o geceye kadar affettiklerinin sayısınca insanı affeder. Yirmi dokuzuncu gecesinde ise, o kadar daha insanı affeder."
Efendimizden yapılan müjdeler bu kadarla kalmamaktadır. Bir başka Hadis–i Şerifte ise şöyle buyurmaktadırlar:
"Sizden biriniz Ramazan–ı Şerifte geceleyin sâhur yemeğini hazırlamak veya teheccüt için uyanıp yatağında bir tarafından diğer tarafına hareket etse, Allah ona bir melek gönderir ve melek:
–Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ey Allah'ın kulu, kalk, der. Namaz kılmak niyetiyle kalktığı zaman, yatağı onun için dua ederek "Allah'ım, bu Müslümana yüksek ve güzel cennet yataklarından ver" der. Elbisesini giydiği zaman, elbisesi ona; "Ya Rabbi bu kulunu cennet elbiselerinden giyindir" diyerek dua eder. Ayakkabılarını giydiği zaman, ayakkabıları onun için; "Yâ Rabbi! Sırat üzerinde bu kulunun ayaklarını sabit kılıp kaydırma" diye ve ibriğine yöneldiği zaman, ibrik ona; "Yâ Rabbi! Bu kuluna cennet ibriklerinden ve kâselerinden ikram et" diye, abdest aldığı zaman, abdestte kullandığı su; "Ya Rabbi onu hata ve günahlardan temizle" diye, namaza durduğunda, içinde bulunduğu ev; "Ya Rabbi bu kulunun kabrini geniş ve nurlu kıl ve rahmetini ziyade et" diye dua ederler.
Cenâb–ı Hakk o kuluna rahmeti ile nazar eder. Namazını bitirip dua etmeye başladığı zaman, Cenâb–ı Hakk "Ey kulum! Dua etmek senden, icabet ise benden; istemek senden, vermek ise benden; istiğfar senden, ğufran ise bendendir." diye mukabele eder.
alıntı
Mesaj10.08.2008, 19:18 (UTC)    
Mesaj konusu: sari-alan

Arrow Çok Güzel Dini İçerikli bir site.Başarılarınızın devamını dilerim.
www.sari-alan.tr.gg
Mesaj11.08.2008, 06:25 (UTC)    
Mesaj konusu:



SEVGİLİ NECLA

O azmin zaferi Necladır adı..
Dostluk sevgi saygı onun muradı.
Verdiği bilgiler bize yaradı.
Selam sana candan Sevgili Necla..

On parmağında onun var on marifet.
Örnektir topluma ondaki iffet.
Hatası hiç yoktur demezki affet.
Selam sana candan sevgili Necla..

O dostluğun burda sevgi timsali.
Gönlündeki sevginin yoktur emsali.
Güneş gibi yansır gönlünün hali.
Selam sana candan sevgili Necla..

Birde sarı-alan onun sitesi.
İçi bilgi dolu yoktur hatası.
Başarı ve zirve onun rotası.
Selam sana camdan sevgili Necla..


______________
Mesaj11.08.2008, 06:27 (UTC)    
Mesaj konusu:

ormela yazmış:


SEVGİLİ NECLA

O azmin zaferi Necladır adı..
Dostluk sevgi saygı onun muradı.
Verdiği bilgiler bize yaradı.
Selam sana candan Sevgili Necla..

On parmağında onun var on marifet.
Örnektir topluma ondaki iffet.
Hatası hiç yoktur demezki affet.
Selam sana candan sevgili Necla..

O dostluğun burda sevgi timsali.
Gönlündeki sevginin yoktur emsali.
Güneş gibi yansır gönlünün hali.
Selam sana candan sevgili Necla..

Birde sarı-alan onun sitesi.
İçi bilgi dolu yoktur hatası.
Başarı ve zirve onun rotası.
Selam sana candan sevgili Necla..

Derki Orhan o dostluğa yanıyor.
Sevgi pınarından içip kanıyor.
O dostunu her yerdeki anıyor.
Selam sana candan sevgili Necla..

Orhan Yıldız


______________
Mesaj12.08.2008, 04:26 (UTC)    
Mesaj konusu:

10 şey için zaman ayır


1- Çalışmak için zaman ayır. Bu başarının bedelidir.
2- Düşünmek için zaman ayır. Bu kudret ve kuvvetin kaynağıdır.
3- Eğlenmek için zaman ayır. Bu genç kalmanın sırrıdır.
4- Okumak için zaman ayır. Bu bilginin temelidir.
5- ibadet için zaman ayır. Bu yücelmenin yolu, gözler den ve ruhtan dünyevî kirlerin ve tozların yıkanmasıdır.
6- Başkalarına yardım ve arkadaşlarınla sohbet için zaman ayır. Bu saadetin kaynağıdır.
7- Sevmek için zaman ayır. Bu hayatın kudsiyetierinden biridir.
8- Hayal için zaman ayır. Bu ruhu yıldızlara eriştirir.
9- Gülmek için zaman ayır. Bu hayatın yükünü hafifleten bir bo-şalıştır.
10- Plân için zaman ayır. Bu ilk dokuz şeyi yapabilmek için lüzumlu zamana sahip olmanın sırrıdır.
Mesaj12.08.2008, 06:34 (UTC)    
Mesaj konusu:

Allah (cc)'nun bir benzeri yoktur o her yerdedir. Ve esrefi mahluk olarak yarattigi, adina insan
denilen yaratiklarin kalbindedir. Bütün melekleri o insanin önünde secde ettiren de odur. (Seytan
haric) Bizleri Esrefi Mahluk olarak yaratan Mevla, bizimde buna layik kullar olmamizi istiyor. Söyle
ki:" Rabbimiz bize beni bilin, ve bana kulluk edin buyuruyor, pekiyi beni bilin buyurmasi ne
demektir? Yani kendi öz varligimizi bilmemizi, bunu bilincede onu taniyacagimizi, ona yakin
olacagimizi, ve sonra yapacagimiz kullugun sadece sekli degil, mana itibari ile de bir anlam
kazanacagini cesitli Ayetlerle bizlere bildiriyor.

Iste burada onu bilme, onu idrak etme, kendini bilme devreye giriyor...

I.Hakki Hz.'leri: "Kendini ne kadar tanirsan, Allah'i da o kadar tanirsin". "Allah'i ne kadar
tanirsan, kendini de o kadar tanirsin" diyor...

Kendini tanima öyle basit ben kendimi taniyorumla olmuyor, insan denen varligin anatomisini bilmek,
hangi organ ne ise yariyor, ve neden, nicin, görevleri nedirden tutun, Alemde yaratilan tüm
nesnelerin, ve canlilarin neden, nicin yaratildigina kadar gidiyor. Bunu bildiginiz zaman kendinizin
bir büyük Alem oldugunuzu, ve hic bir seyin sizden ayri varliklar olmadigini anliyor, idrak ediyor,
ve bu asamadan sonra kendinizin ne oldugunu taniyorsunuz...

Iste burada Freud'un yapamadigini, Goethe'nin yapamadigini siz imaninizla yapabiliyor, ve Fena
fillah denilen makama geciyorsunuz. Pekiyi bu ne? Yani o hep ben,ben dedigimiz onun icin türlü,türlü
cile cektigimiz sahte benlikten kurtuluyor, ve bu Alemde iken Allah'a kavusuyor, hem halkla, hem de
Allah'la oluyoruz...

Allah'la olmak ne demektir: Atiginiz her adim, yaptiginiz her Fiil Allah'tan ayri olmuyor, siz
halkin gözünde bir insan olarak görünmeye devam ederken, bunu ic dünyanizda yasiyor, huzura
kavusuyorsunuz...

Iste adina Evliya, Arif, Mürsit, Seyh, kamil insan denilen yüce sahsiyetler, bu saydiklarimi
basarabilen ender kisililerdir.

Bütün Peygamberler, Enbiyalar, Nebiler, ve Gusuller, bu Dünya'da iken Allah'la bir olan yüce
sahsiyetlerdir.

Mevlana bu konuda söyle der: "Peygamberleri, Evliyalari, Enbiyalari Allahtan ayri gören saşıdir".

Yukarda anlatilan seyler, öyle basit seyler degildir.

Bunlari yaparken, o adina Nefis denilen sahte benden kurtulmak kolay olmayan, cile cekmeyi
gerektiren cok mesakkatli bir istir, yani Nefsin istediklerini yapmayip, ona diretmek her kesin
yapacagi kolay bir sey degildir...

Insan nefsi her seyi, her gördügünü ister, onu malup etmek, Seytan'a uymamak o uzun ince yola devam
etmekle bu basarilabilir...

Gururu, serefi, kiskancligi, hasetligi, fasatligi, dedi koduyu birakmak kolay olmasa gerek...

Seyh olabilmek, Mürsit olabilmek, Kamil insan sifatina erip, bu Alemde iken Allah'la olmak kolay
olmasa gerek...

Iste bunun icindir ki" onlarin sayisi cok azdir, onlari bazen hic kimse bilmez kimse tahmin dahi
edemez. Onlardan bazilarida kisileri egitirler Halka hizmet ederler, onlarin Dünya nimetlerinde gözü
yoktur, onlar asla hediye de kabul etmezler, onlar zamani gelir Padihsahlara öncülük eder, onlari
egitirler, zamani gelir avamla oturur, kalkar onlara yol gösterirler...

Onlara dil uzatmak, Allah'a dil uzatmaktir. Bu konuda dikkatli olunmali, dikkatli konusulmalidir.
Vesselam...
______________
http://www.oyyyyy.tr.gg



Mesaj12.08.2008, 15:37 (UTC)    
Mesaj konusu:



KUR'AN'IN ALFABE DİLİ
Efkarlandı gönlüm gam hüzün sardı
Canlar can içinde yanasım geldi
Baktım kainata ne sırlar gizli
Bunların hepsini bilesim geldi.

Yüce Allah'ın ismi elifte gizli
Ananın adıysa elifte nazlı
Elifte kainattan sırlar yazılı
İşte ben bu sırları sorasım geldi.

Baba b ile başlar beylerin başı
Bedenler b ile canın yoldaşı
B ile besinler yaşam sırdaşı
B ile bumları bilesim geldi.

Te Tanrı tapılan Tanrı Allah'tır
Tanrı ulu yüce Tanrı ilahtır
İman kötülüğe güçlü silahtır
Te ile Tanrı yoluna ölesim geldi.

Se nin sırrı zordur soranlar bilir
Se nin sırrına ancak erenler bilir
Se de semanın sırrını görenler bilir
Se ile bunları sorasım geldi.

Cime can deyince ruh akla gelir
Can ile bedenler bir bütün olur
Cihanda cim ile dünyayı bulur
Cim ile ben bu alemi göresim geldi.

Cimde cennet vardır ne güzel alem
Cimde cehennem var cezayı alem
Cimden yola çıksan ve arş-ı alem
Cim ile ben bu aleme giresim geldi.

He nin yolu yüce Allah'a çıkar
He hazreti ilahi Hüdaya bakar
He den huzur akar adalet akar
He ile şükredip huzur bulasım geldi.

H/Ğ= Bu harfi Türkçede yazamadımki
Uğraştım sırrını çözemedimki
Sıralayım harfleri dizemedimki
Affına sığınıp ölesim geldi.

Dal ile düzenim Allah yoludur
Bu dünyada kalan dünya malıdır
Bu kainatın sahibi hak tealadır
Dal ile hakkı ummana dalasım geldi.

Zal da zihin gizli sırrı bilinmez
Zenginlik imandır satın alınmaz
Dünya malı ile zengin olunmaz
Zal ile imana dolasım geldi.

Re rahmeti alem Hüdanın yolu
Re hikmet-i Hüda resulün yolu
R e Resul hakikat imanın yolu
Re ile o yollara revan olasım geldi.

Ze İle imana zaman az gelir
İman irfanlılar cenneti görür
Ze ile zulümler kökten yok olur
Ze ile cennete varasım gelir.

Sin ile sineme bir ateş düştü
Allah aşkı içimde coştukça coştu
Gönlümde cennetin gülleri açtı
Sin ile cennete giresim geldi.

Şinde şükür vardır edenler bilir
Şin ile şükür eden huzuru bulur
Şükre3den haktan mükafat alır
Şin ile hakka yakın olasım gelir.

Sadda selam vardır hakikat vardır
Sevgi hoşgörü ise en büyük yardır
Sadda hakkın yolu kolay ve zordur
Sad ile o yolda yolcu olasım geldi.

Dad ile ilim deryasına dalınır
İlim irfan ile herşey bilinir
İman güçlenince günah silinir
Dad ile günahlarımı silesim geldi.

Te'=Ze harfine dostsun sırrın çözmek isterim
Türkçe ile seni yazmak isterim
İsmini gönüllere kazmak isterim
Gönlüme kazıpta bilesim geldi.

Ze zulme karşıdır sevgi öğretir
Ze Allah yolunda bilgi öğretir
Ze haktan adaletten yargı öğretir
Ze ile hakkın yargısına hesap veresim geldi.

Aynda alametlerin sırları gizli
İman köprüsüki hassas ve nazlı
O köprüye sırattan sırlar yazılı
Ayn ile sırat köprüsünü göresim geldi.

Ğayn ortalarda dengeler kurar
Onda rahmet vardır doğruyu görür
İman yolu ise hakka götürür
Ğayn ile hakkın yoluna gidesim geldi.

Fe farzı müjdeler hakkın yolunda
İki melek vardır sağ ve solunda
Onlar amelini yazar hakkın dilinde
Fe ile amelimi bilesim geldi.

Ka^f= Feden sonra gelir kaftan öncedir
Hakka isyan edenin hali nicedir
Haktan ayrı düşmek bil çok acıdır
Bende hakka yakın olasım geldi.

Kafa sıra geldi kader var onda
Kevseri içersin Allah yolunda
Cennet bahçesinin o gül dalında
Kaf ile o bahçeye giresim geldi.

Lam önce Allah'ın adıyla başlar
Lam iman bağına çok fidan aşlar
Lam ile yücelir hep bütün işler
Lam ile işlere dalasım geldi.

Mim Resulü Muhammed'i müjdeler
Mim Resulde Resul mimde dahada neler
Mim ile Resule secde etti melekler
Mim ile bu sırlara eresim geldi.

Nun da nur alemin cenneti vardır
Nunda ışık nunda doğru yol vardır
Nunda beş şart var içinde namazda vardır
Nun ile beş vakit namazı kılasım geldi.

Vav bize evveli ahiri söyler
Vavki bize doğruları müjdeler
Kur'an a sığınan cennette güler
Vav ile cennete giresim geldi.

He ile hakikat haktan yanadır
Bütün bu kainat insanlaradır
Önce Allah, Resul sonra baba anadır
He ile bunları bilesim geldi.

Lam elif üç harfli bir sırrı korur
O sır sığınanı hakka götürür
O sırrı yalnız yaradan bilir
Lam elif la ile bu sırra eresim geldi.

Ye ile harflerin sonuna geldik
Ye ile biz nice hatim eyledik
Sessiz ağladık sesli söyledik
Ye ile haktan af dilesim geldi.

Üstün e ye çeker hem a ya çeker
Esrede seslidir hep i ye çeker
Otur U sesidir o u ya çeker
Bu üç seslinin sırrınıda bilesim geldi.

Kapına yüz sürdüm affet Allah'ım
Bu aciz kuluna rahmet Allah'ım
Hikmetinden sual yok himmet Allah'ım
İmanımla uğrunda ölesim geldi.

Orhan YILDIZ

Hepinizi çok seviyor sevgiler yolluyor başarılar diliyorum

______________
Mesaj12.08.2008, 22:04 (UTC)    
Mesaj konusu:

Unutmuşum, affedersin..."

Yalnızım, çok yalnızım.
-Hatırlıyor musun; "çok yakınım ben" demiştim sana, "çok yakın!" Senin sana olduğundan bile yakın. Kendi kendini çağırdığında ne kadar yakından duyuyorsan, ondan da yakınım. Kendinden bir şey istediğinde ne kadar çabuk cevap veriyorsan, bundan daha hızlıyım.
-Doğru. Sen hep yakınsın ama, nedense, ben uzaklardayım. Bana küsmüşsün sanıyorum.
-Öyleyse, secde et ve yaklaş! Alnına dokunacak yakınlığım. Aslında alnına yazılıdır yakınlığım. Araya benliğini koyduğun için, bencilliğini öne sürdüğün içindir bana uzaklığın.
-Yüzüm yok yakınında olmaya. Çok kusurluyum. Günah üstüne günah işledim. Sözüm yok sana sakladığım. Kirli dudaklarım. Yalanlar söyledim, boş sözlere değdi dilim.
- Pişmanlığını görüyorum elbet. İçindekileri yakıcı sızıları duyuyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerini de özür olarak kabul ediyorum. Yüzünün kızarması bile kabulüm. Bilmiyor musun ki, bağışlamayı seviyorum ve seve seve bağışlıyorum.
-Biliyorum ama yine de unutup hata ediyorum. Gördüğünü göre göre, görmüyormuşsun gibi yaşıyorum. İşittiğini bile bile, işitmiyormuşsun gibi boş şeyler konuşuyorum. Sözümden dönüyorum yine. Utanıyorum. Bağışlar mısın sahiden?
-Dedim ya; bağışlamayı kendime ilke edindim. Hiçbir şeye mecbur olmadığım halde, merhamet etmeyi kendime kural diye yazdım. Affetmeyi her şeyin önüne koyuyorum.
- Ben seni hep yakar diye tanıyorum. Hemen kızıp gazaplandığını düşünerek, korkuyorum, titriyorum. Çarparsın diye keyfimce yaşayamıyorum. Gazabın da var senin.
-Rahmetim gazabımdan önce gelir. Kızmam bile rahmetimin hatırınadır. Ben yakmam seni. Sen ateşe atarsın kendini. Seni senden korumak içindir tehditlerim.
-Yine de korkuyorum. Çok korkuyorum.
-Defalarca ve en önce merhamet sahibi olduğumu hatırlattım sana. Her sözün başında. Her işin eşiğinde. Daha çok, hatırımı saymanı isterdim. Bir hatırlasana; bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildin. Eksikliğini kimsenin dert etmediği dönemlerde, seni var kılmak istedim. Kendi yokluğunu kendinin bile fark etmediği yıllarda, seni insan etmeye karar verdim. Şimdi seni en çok sevdiğini söyleyenlerce insafsızca çöpe atılabilecek biçimsiz bir et parçasıydın; sana yüz verdim. Sana yaptığım iyiliğini bilmeni istedim. Hep teşekkür etmeni bekledim.
-Çürüyecekmiş bedenim. Toprağa girecekmişim. Yüzüm eriyecekmiş. İsmim silinecekmiş. Dar bir yere bırakılıp terk edilecekmişim. Bu dehşet içinde nasıl teşekkür etmemi istersin?
-İlk söylemede, anlamamış olmanı anlayışla karşılıyorum, yine söylüyorum. Unutabileceğini bile bile yeniden hatırlatıyorum. Kolayca gözden çıkarılacak, leke diye silinebilecek, kirli ve isimsiz bir damlaydın; seni adam ettim. Yokluğunda seni yakıp yok edebileceğim halde, varlığından niye öç alayım, niye seni önemsiz sayayım? Senin varlığını herkes inkâr ederken ben inkâr etmediğim halde, seni niye unutulmuşluğa terk edeyim? Seni kendime muhatap seçecek kadar önemsediğim halde, niye kurumuş kemiklerini toprakta bırakayım? Seni hiç yoktan yarattığım halde, hiç sebepsiz var eylediğim halde, ikinci defa yaratmakta niye usanayım, niye vazgeçeyim?
- Keşke bunui daha sık hatırlatsan!
-Hatırlasana kuşluk vaktini. Her sabah uyandığında yeniden bulmuyor musun bedenini? Gözlerini açar açmaz, hatırlamıyor musun unuttuğunu kendini? Ayrıca, bir bak yeryüzünü ölümünün ardından nasıl dirilttiğime. Kurumuş çubukları, ölmüş dalları, soğumuş kökleri çiçek çiçek, rengarenk, terü taze tenlerle, sıcacık meyvelerle yeni baştan dirilttiğimi görmüyor musun bugünlerde?
- Unutmuşum, Rabbim, affedersin, çok affedersin. Sen affetmeyi çok seversin.
Mesaj12.08.2008, 23:03 (UTC)    
Mesaj konusu:

Peygamberimiz şöyle buyuruyor.Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetin bilin” buyurur
Bunlar:
Hastalık gelmeden önce sağlığın,
ölüm gelmeden önce hayatın,
ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin,
fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
dolu vakit gelmeden önce boş vaktin kıymetini bilmektir.

______________
Mesaj13.08.2008, 05:49 (UTC)    
Mesaj konusu:

bostan ve gulistandan öğütler

Ne söyleyeyim?” diye düşünmek, “Niçin söyledim?” diye düşünmekten hayırlıdır.
Sağlığın değerini ancak felaket gören bilir.
Ayağının altındaki karıncanın halini bilmiyorsan, unutma ki filin ayağı altında sen de öylesin.
Dünyalığımız yok mu, derde düşeriz; olunca gönlümüz ona takılır. Bu cihandan daha karışık bir bela yoktur; çünkü olsa da olmasa da gönül derdidir.
Asık suratlıdan bir şey isteme; onun kötü huyundan elem duyarsın. Gönlünün gamını anlatacaksan o kimseye anlat ki, yüzünü gördüğünde ferahlık duyasın.
Kendisinde insanlık olmayan kimse; filin başını yarsa da mert değildir. Adem oğlu topraktan yaratılmıştır. Toprakçasına alçakgönüllü değilse insan sayılmaz.
Hayatında ekmeği yenmeyen kimsenin, adı ölümden sonra anılmaz.
Kavga ile karsılaşınca tahammül göster. Savaş kapısını tatlılık bağlar. İnat gördüğün yerde yumuşak davran. Keskin kılıç, yumuşak ipeği kesmez. Tatlı dil, okşama ve hoşluk olunca bir fili kılla çekebilirsin.
Eğer bir gönül kırdınsa senin gönlün de mutlaka kırılacaktır. Kale duvarına taş atma; çünkü kaleden de taş gelebilir.
İnsanlık bu maddi kalıptır sanma; insanlık keremdir, iyi olmaktır. Önce hüner gerek. Kırmızı, mavi boyalarla kemerlere de insan resmi çizebilirsin. Eğer bir erdemi, keremi yoksa, Adem oğlunun duvar nakışından ne farkı kalır? Dünyayı ele almak hüner değildir. Yapabiliyorsan bir gönül elde et.

İnsanların gizli ayıplarını ortaya atma; onları maskara edersin, kendini güvensiz.
Ya nimet içinde mağrursun, gafilsin; ya da darlık içinde hastasın, yaralısın. Madem sevinçte de gamda da halin bu, bilmiyorum ki sen kendini Allah yoluna ne zaman vereceksin?
İki kimse memleketin ve dinin düşmanıdırlar; merhametsiz padişah, bilgisiz zahit.
Kendini beğenmiş kişiye öğüt verenin, kendisi bir öğütçüye muhtaçtır.
Daima cihan görmüşlerin düşünceleriyle iş gör. Zira koca kurt avda tecrübelidir. Sen kılıç kullanan gençlerden değil, çok bilen ihtiyarlardan kork. Filleri yıkan, aslanları esir eden gençler, ihtiyar tilkinin hilesini bilmezler. Dünya görmüş adam feleğin soğuğunu, sıcağını tattığı için akıllı olur.
Yoksulun çıplak vücudunu örtmeye çalış ki yüce Allah’ın affı da senin günahlarına perde çeksin. Garibi kapından nasipsiz çevirme. Allah bağışlasın, sen de kapılarda garip olabilirsin. Başkalarına muhtaç olmaktan korkan büyük insan, muhtaç olanlara iyilik eder. Hastaların gönlünü gözet. Mümkündür günün birinde senin gönlün de hastalanabilir. Acizlerin gönlünü sevindir ve acze düşeceğin günü hatırla. El kapılarında dilenci değilsin; bunun karşılığı olarak da kapından dilenciyi kovma.
Boynu bükük bir yetim gördüğün zaman, onun karşısında kendi evladının yüzünü öpme. Yetim ağlayınca nazını kim çeker? Öfkelenince kimler hoş görür? Aman, dikkat et de ağlamasın; yetim ağladığı zaman Arş titrer. Esirgeyerek onun gözyaşını sil; şefkatle yüzünün tozunu al. Eğer başından gölgesi gittiyse, onu kendi gölgenle besle.
Hüner sahipleri, cefa gördükleri halde muhabbet gösterirler.
Aklı başında olan seçkinler alçak gönüllü olurlar. Meyvayla yüklü dal, başını yere kor.
Ey güzel huylu, akıllı okuyucu! Şunu bil ki, ben hüner sahiplerinin kusur bulmaya çalıştıklarını görmedim. Sen de benim sözlerimde bir hata görürsen...bin beyitten bir tanesi hoşuna giderse, yiğitlik hakki için beni hor görme. (bostan ve gülistan seyh sadi)
Mesaj13.08.2008, 05:51 (UTC)    
Mesaj konusu:

dumanmusa yazmış:
Peygamberimiz şöyle buyuruyor.Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetin bilin” buyurur
Bunlar:
Hastalık gelmeden önce sağlığın,
ölüm gelmeden önce hayatın,
ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin,
fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
dolu vakit gelmeden önce boş vaktin kıymetini bilmektir.


evet çok doğru değerli varlıklarımızın kıymetini kaybetmeden önce bilmek gerekiyor
______________
Forum imza boyutu 460x60 olmalıdır.
Mesaj13.08.2008, 20:27 (UTC)    
Mesaj konusu:

Çok sevdiğim bir yazardan, çok sevdiğim bir alıntuya yer vermek istiyorum:
Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir Katılımcı: Hocam Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti
bir şey söyler misiniz?
Cevap: (neredeyse otomatik olarak çıkar: ÖLÜM

Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir.
Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey
ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu
benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar: (Burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlarlar)

Cüceloğlu: Öleceğim belli ise , benim ölümcül bir hastalığım olduğuda açıktır...
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır

Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir Katılımcı: Evet var.

Cüceloğlu: Ya Yarın ?
Bir Katılımcı: Evet.
Cüceloğlu: Ya 30 yıl sonra?
Bir Katılımcı: Olabilir.

Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ
salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

(Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü; genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.)

Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim
bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? , Var mıdır böyle bir garanti?
Bir Katılımcı: Yoktur Hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce
öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

(Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba
bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu
bilseydiniz,o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

Bir Katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın,gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden
çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı
iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,tartışma yada gerginlik yaratırmıydı
Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun
boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona,
yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünürmüydünüz
Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

(Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız
olduğunu şimdi fark etmişlerdir)

Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz,
kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama
zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz.
Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

DOĞAN CÜCELOĞLU'NUN, Eğitimindeki Katılımcılarla bir konuşmasından alıntıdır.
Mesaj13.08.2008, 21:39 (UTC)    
Mesaj konusu:

Söylenmesi ve duyulması en son istenen kelime.ÖLÜM.

Ölüm insanın sonu mudur?Yoksa yok oluşumudur. Kesinlikle hayır!
Bilakis ölüm,yeni bir hayatın başlangıcıdır.Başka bir deyişle doğum günümüzdür bizim için.
Ölüm ruhun bedeni geçici bir süreliğine terketmesidir.
Ölüm belki de kurtuluştur bizim için.
Ölüm mükafatlarımızı görme zamanıdır bizim için.
Ölüm kendimizle ve gerçeklerle başbaşa kalışımızdır.
Ölüm sonsuz hayata (Ahiret) yolculuktur.

Gördüğünüz gibi ölümün o kadar da ürkütücü bir tanımı yok. Ama yinede korkarız ölümden.Korkmayanlarda var tabi.Hatta ölümü sevgilisine kavuşma sebebi olarak görenler de yok değil.
Ölümden korkanlar hiç düşündümü ölümden niçin korktuklarını.
Aslında ölümden korkmanın sebebi çok açık.Bizler Ahiret hayatına ve bu hayatta bu dünyada yapmış olduğumuz iyi veya kötü her şeyin karşılığını göreceğimize inandığımız için Allahın huzuruna görevini yapmamamış olmanın verdiği sıkıntı bizleri ölümden korkutur.Biliriz ki bu dünyada yapmış olduğumuz kötü davranışların en ufak zerresinin bile hesabı bizden sorulacak. İşte biz o zaman bizi yaratan Allah'a ne cevap vereceğiz.
İşte bizi esas korkutan bu. Korku ölümden değil,hesaptan kaynaklanıyor.

Bu dünyada görevini en iyi şekilde yerine getiren insanlar ölüme meydan okumazlar ama ölüm korkusu onların kalpllerine asla korku salmaz.

Ölüm vakti geldiğinde göğsümüz dik,alnımızın açık olması için Allahü Tealanın bize sunmuş olduğu hayatı en güzel şekilde değerlendirelim.Hesap günü mahcup olanlardan değil,mutlu ve bahtiyar olanlardan olalım.

Kaçırdığımız şeyler için ikinci bir fırsat yakalayabiriz ama asla ikinci bir hayat için şansımız olmaz.

______________
Mesaj14.08.2008, 14:45 (UTC)    
Mesaj konusu:

http://ormela.tr.gg

http://dumanmusa.tr.gg

http://oyyyyy.tr.gg

http://mehtapkilic.tr.gg

http://karayizbiz.tr.gg

başlıgıma renk kattıgınız için hepinize çok teşekkür ederim
Allah razı olsun

[b]Sen sevmesen de izin ver ben seveyim seni....


RABBİM! Bana yaptığım her şeyi sevgi ve şefkate boyuyorum,onları yaşadığım
aşkla
anlıyorum.Buyüzden her şey güzel geliyor bana...
Tokatlıyorsun;"şevkat tokatı" diyorum.
Vuruyorsun;"sevdiğinden" diyorum.
En küçük hatalarımı bile cezalandırıyorsun."sevmese bu kadar dikkat eder
mi?" diyorum.
Beni herşeyden kıskanıyorsun."kıskanıyor,çünkü seviyor" diyorum.
"Cehenneme layıksın sen" diyorsun.
"Cehennem aşkının ateşidir" diyorum.
"Cennet" diyorsun,
"Aşkımı cennetle deniyor" diyorum.
Sen beni cennetin zenginliğine davet ediyorsun,Ben senin aşkını dileniyorum.
Bana aşkını ver rabbim,cenneti değil.Sen sevmesen de izin ver ben seveyim
seni.
Sonra istediğin yükü yükle omuzlarıma.
Değil mi ki aşkın var kalbimde.
Hangi yük ağır gelir bana?
Hangi iş zor dur aşkın karşısında?
[b]
Mesaj15.08.2008, 06:41 (UTC)    
Mesaj konusu:

Namaz için özür


Bir genç, bir islâm alimine;

- Efendim, namazı kazâya bırakmak için özür var mı? diye sordu.

Cevaben;

- Elbette var, buyurdu.

- Onlar nedir efendim?

- “Uyku” ve “unutmak” özürdür mesela.

- Başka hocam?

Mübarek tebessüm etti.

-Bir de "Ölmek" tabii.

- Ölmek mi, nasıl yani?

- Yani müslüman hayattaysa, yaşıyorsa, “beş vakit namaz”ını kılacaktır mutlaka. Ancak ölünce kılmaz.

Genç anlamıştı meseleyi.

“Bir daha hiçbir namazımı kazâya bırakmayacağım” diye söz verdi kendi kendine.

Ve tuttu bu sözünü.

Bir vaktini bırakmadı kazâya
______________
http://www.oyyyyy.tr.gg



Önceki mesajları göster:   


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Türkiye & Erdem Çorapçıoğlu